SONUÇ

Kur’an, en büyük ve daimî mu’cizedir. Âlemlerin Rabbinin biz arzlılara semavi hitabıdır. Yeme-içme adabından, uluslararası hukuka varıncaya kadar hayatın bütün alanlarında köklü prensipler getiren bir düsturlar manzumesidir. O, esas itibarıyla bütün insanlığa hitap eder. Bütün bir beşeriyet için evrensel ölçüler getirir. İnananlara kendi katından bir şifa ve rahmet indirir, maddi ve manevi, ferdi ve içtimai yaralara reçeteler sunar, bu reçeteleri uygulayanları şifaya erdirir.

Çalışmamızın sonunda yer alan kaynak eserler incelendiğinde de görüleceği gibi, Kur’anın belağatı ve i’cazı alanında pek çok eser telif edilmiştir. Bu eserler içinde Mu’cizat-ı Kur’aniye Risalesi, gerçekten de özgün bir eserdir ve bu alanda yepyeni bilgiler ve değerlendirmelerle doludur. Bu bilgi ve değerlendirmeleri elde etmek, insanımız ve bütün insanlık için kıymetli kazanımlardır. Kur’anı “tilavetiyle teberrük olunan mübarek bir kitap” olarak bilmekle, onu “ezel ve ebedin, dünya ve ahiretin, gayb ve şehadetin sırlarını anlatan, her âyetiyle insanlara yol gösteren semavi bir hitap” olarak bilmek arasında çok büyük bir mesafe vardır.

Kur’anın mu’cize olduğunu bilmek, bizi ona rabteder, onu bir “hayat kitabı” olarak algılamamızı sağlar. Çünkü bu ilâhî kelâm, “okunup anlaşılmak, hem fert hem de toplum bazında uygulanmak” için gönderilmiştir.

Arabalara takılan navigasyon cihazı, onlara gidecekleri yeri göstermede çok güzel rehberlik eder. Bu cihaza sahip olanlar, varmak istedikleri menzili kodladıklarında, uydu bağlantılı bu cihaz yol boyu onları yönlendirir. Sağa sola döndürür, yol hakkında bilgiler verir. İsterseniz bunu harita şeklinde size gösterir, isterseniz de sesli olarak size anlatır. Şu şartla ki, cihazı açmalı ve varacağınız yeri belirlemelisiniz. Yoksa cihaza sahip olmak yetmemektedir.

İşte Kur’an hayat yolunda bu cihaz misali bize rehberlik eder. Bizi daima Rabbimizle bağlantılı kılar. Nerede ne yapmamız, nasıl hareket etmemiz gerektiğini bildirir. Şu dünya hayatında başlayan ve ebedi saadete doğru devam eden yolculuğumuzda hep yanımızda olur.

Kur’anın muhtevasına baktığımızda, onun bütün safhalarıyla hayatı kuşattığını görürüz. Ezel ve ebed onda yan yanadır. Dünya ve ahiret beraberce zikredilmiştir. İbadet ve muamelat iç içe anlatılmıştır… Böyle olunca, gün boyu yaşadığımız bütün olaylarla alâkalı onda ya açıktan veya işaretler tarzında hükümler görürüz. Mesela:

-Sabah, yeni bir günün başlangıcıdır. Şu âyetle, yeni günü tesbihle ve sabah namazıyla karşılamamız gerektiğini öğreniriz:

Akşama girdiğinizde, sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin.”1

-Yolda giderken havada uçan kuşlar gördüğümüzde şu âyeti hatırlarız:

Üstlerinde kanat süzüp yumarak uçan kuşlara bakmadılar mı? Onları tutan ancak Rahmândır. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir.”2

Bu âyeti hatırladığımızda, bu kuşların uçaklar için birer model olduğunu düşünür, akıl kanatlarıyla bizi uçuran Rabbimize hamdederiz.

-Ardından yağmur yağmaya başladığını görsek, bu tecessüm etmiş İlâhi rahmet tecellisini hayret ve hayranlıkla seyreder, şu gibi âyetleri düşünürüz:

Semadan bir su indirdi. Derken onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı.”3

Gökten belli bir ölçüde bir su indirdik. Ardından onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de elbet gücümüz yeter.”4

Bu düşünme bizi ilâhî nimetler karşısında derinden şükre sevkeder, yüce Yaratıcının ne kadar merhametli olduğunu idrak ettirir. Kuru toprağın yağan yağmurdan aldığı paydan çok daha fazla bir şekilde bizi rahmetten hissedar kılar.

-Birisinin veya birilerinin uygunsuz tavırlarına muhatap olduğumuzda şu âyet ve benzerleri imdadımıza yetişir:

Rahmanın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahiller kendilerine laf attığı zaman ‘selam’ derler (geçerler).”5

Bu yaklaşım, başkalarıyla problem yaşamaktan ve hayatın bir işkenceye dönüşmesinden bizi kurtarır, saadet içinde bir hayat yaşamamıza vesile olur.

-Bir dostumuzu ziyaret ederken pek çok âyette emredilen sıla-i rahim görevimizi hatırlarız. Evine vardığımızda şu âyet gereğince kapısını çalarız:

Ey iman edenler! Geldiğinizi hissettirip (izin alıp) evdekilere selâm vermeden kendi evlerinizden başka evlere girmeyin.”6 Bunu açıklayan hadis gereği üç defa kapıya vurur veya zile basar, açan olmazsa geri döneriz.

-Eve döndüğümüzde çoluk çocuğumuzla ilgilenir, onların üzerimizdeki haklarını yerine getirmeye çalışırız. Bu konuda da şu gibi âyetler bize rehberlik eder:

Ehline namazı emret. Sen de ona sabırla devam et.”7

Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten kendinizi ve ehlinizi koruyun.”8

Bu misallere, Kur’anın bütün âyetleri kıyas edilebilir. Bu nazarla bakıldığında, her bir Kur’an âyetinin “insanlara bir rehber” olması manası daha iyi anlaşılır.

Bu fikrî seyahatimizi, Bediüzzamanın 7. Söz Risalesinin sonunda söylediği şu veciz ve mesaj yüklü ifadeleriyle noktalayalım:

Kâinat mescid-i kebirinde Kur’an kâinatı okuyor!

Onu dinleyelim.

O nur ile nurlanalım.

Hidayetiyle amel edelim ve onu vird-i zeban edelim.

Evet, söz odur ve ona derler:

Hak olup, Hak’tan gelip Hak diyen ve hakîkati gösteren

ve nuranî hikmeti neşreden odur.”

1 Rûm, 17-18

2 Mülk, 19

3 Bakara, 22

4 Mü’minun, 18

5 Furkan, 63

6 Nur, 27

7 Taha, 132

8 Tahrim, 6

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir