Seviyeye inmek seviye ister.
Meani, sözün yerinde kullanılması, muhatabın hâline uygun söylenmesidir. Mesela, zeki insana veciz konuşmak, avamdan olana ayrıntılı anlatmak, çocukla konuşurken çocuklaşmak, âlimle ilmî konuşmak, sözü kabule müheyya olana nasihat etmek, inatçı kimseye delilli söz söylemek… gibi durumlar Meani ile ilgilidir. Belâğat, bir nevi terzilik sanatı ise, Meani, terzinin muhatabına göre elbise dikmesidir. Küçük bir çocuğa bir büyük elbisesi dikilmesi uygun olmadığı gibi, bir büyüğe çocuk elbisesi dikilmesi de münasip değildir. İyi bir terzi, elbiseyi tam vücuda göre keser, biçer. O elbise, ne bol gelir, ne de dar. İyi bir konuşmacı da tam muhatabına göre konuşur, onun seviyesinden hitap eder.
Tahiru’l- Mevlevî’nin “‘Ettalâku merratân…’1 (Boşamak iki kere olur.) ayettir, ama nikâh meclisinde okunmaz” vecizesi, sözün yerinde kullanılmasıyla alakalı kayda değer bir ifadedir.2
Muallim Naci şöyle der:
“Bir ordu komutanı, askere hitaben irad edeceği nutku cezaletli lafızlardan teşkil etmeye çalışır. Çünkü kışla, nazikçe söz söylenecek bir yer değildir. Bunun tam aksi olarak bir âşık, gönlünü cezbetmeye çalıştığı mâşukasına ince, nazik lafızlarla söz söylemek ister. Zira sevgilinin kulağı, şiddetli kelimelerin hücumuna dayanamaz.”3
Askerlerine “Lütfen rahat! Lütfen hazırol!” diye komut veren bir komutan, onlara artık söz dinletemez; hâkimiyeti kaybeder. Heybetli ve haşmetli bir tarzda konuşan komutanlar ise, askerleriyle dünyayı fethe çıkabilir. Mesela, Oğuz Han’ın şu haşmetli ifadelerine bakalım:
“Bu denizler, bu ırmaklar bize yetmez! Daha deniz, daha ırmak istiyoruz. Yurdumuzu öylesine büyütelim ki, gök kubbe ona çadır, güneş de bayrak olsun!”4
Cemil Meriç’in şu muhteşem ifadeleri, gaflet uykusunda olanları uyaracak, harekete geçirecek bir kuvvet ve ihtişama sahiptir:
“Kıt’aları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik.
Kelleler damlardı kılıcımızdan.
Bir biz vardık cihanda, bir de küffar…”5
Gazi Giray’ın şu dörtlüğü de güzel bir hamasî hitap örneğidir:
“Râyete meylederiz kamet-i dil-cû yerine.
Tuğa dil bağlamışız kâkül-ü hoşbû yerine.
Olmuşuz can ile billah Gazayi teşne.
İçeriz düşman-ı dinin kanını su yerine.”6
Yani, gönlü çelen servi boylu dilber yerine, biz sancağa meylederiz. Yârin hoş kokulu kâkülü yerine, sancağa gönül bağlamışız. Vallahi, bütün ruhu canımızla cihada arzuluyuz; su yerine din düşmanının kanını içeriz.
1 Bakara, 229.
2 Muallim Naci, Istılahat-ı Edebiye, Hazırlayanlar: Alemdar Yalçın- A. Kadir Hayber, Akabe Yay. Ankara. s. 18; Tahiru’l- Mevlevî, Edebiyat Luğatı, Enderun Kit. İst. 1973. s. 103.
3 Mevlevî, age. s. 31.
4 Banarlı, Türkçenin Sırları, s. 6.
5 Meriç, Bu Ülke, s. 84.
6 Kabaklı, Türk Edebiyatı, II, 633
