Dilin tarihî seyri
İlk insan, Hz. Âdem’dir. O, hiçbir şey bilmez bir mağara insanı değil, İlâhî terbiyeden geçmiş bir yeryüzü sultanıdır. Kur’anda anlatıldığı üzere, bu dünyaya halife olarak gönderilmiş, kendisine “talim-i esma” mucizesi verilmiştir.1 Talim-i esma, Cenab-ı Hak tarafından Hz. Âdem’e eşyanın isimlerinin öğretilmesidir. “Allah, insanı yarattı, ona konuşmayı öğretti”2 ayeti de bir yönüyle konumuza ışık tutmaktadır.
Bütün insanlığın Hz. Âdemden geldiği gerçeğinden hareketle, bugün yeryüzünde konuşulan farklı dillerin, başlangıçta Hz. Âdem’in konuşmasına dayandığını söyleyebiliriz. Aynı Âdem’in evlâtlarına, değişik bölgelerde farklı farklı renkler veren İlâhî kudret, bu bölgelerdeki insanlara ayrı ayrı diller bahşetmiştir. “…Dillerinizin ve renklerinizin farklılığı Onun ayetlerindendir”3 şeklindeki İlâhî ferman, bu gerçeğe dikkat çeker.
“Bir şeyden farklı şeyler meydana getirmek,” Cenab-ı Hakk’ın devam edegelen âdetlerindendir. Aynı çekirdekten değişik renklerde yaprak, çiçek, meyve yaratan İlâhî kudret, insanlık âleminin çekirdeği hükmünde olan Hz. Âdem’den farklı renkte ırklar ve farklı konuşan diller meydana getirmiştir. Bütün dünya dillerini dört ana grupta toplayan dil uzmanları, bir adım daha ileriye gitseler bu dört grubun başlangıçta bir tek dile dayandığını göreceklerdir.
Dedesinin konuştuğu kelimelere yabancılık çeken günümüz insanı, dilin tarihî seyrini anlamada herhâlde zorlanmayacaktır.
Diller muhtelif de olsa, bu dillerle ifade edilen hakikatler evrenseldir. Söz gelimi, “bir işe çok el karışsa o işin karışacağı” gerçeğini her millet kendi kültürlerini yansıtacak şekilde söylemişlerdir.
-Mesela, biz “Horozu çok olan köyün sabahı geç olur” deriz.
-İngilizler bunu “Aşçılar çoğaldı mı çorba tatsız olur;”
-İtalyanlar, “Çok horozun öttüğü yerde güneş doğmaz;”
-İranlılar “İki kaptan gemiyi batırır;”
-Ruslar “Yedi ebenin olduğu yerde bebek kör doğar” şeklinde ifade ederler.4
1 Bkz. Bakara, 30-34
2 Rahmân, 2-3.
3 Rum, 22.
4 Yusuf Alan, Lisan ve İnsan, TÖV. Yay. İzmir, 1994, s. 22.
