Gözyaşı dili

Gözyaşı kâh bir hüznün,
kâh bir sevincin işaretidir.

Genelde hüznün ve üzüntünün tercümanı olan gözyaşı, zaman zaman başka heyecanların, duygulanmaların da tercümanı olabilmektedir. Mesela, çocuk ağlayarak derdini anlatır. Tecrübeli bir anne, çocuğun ağlayış şeklinden onun acıktığını veya altının alınmasını istediğini veya başka bir isteği olduğunu rahatlıkla anlayabilir.

Bazen insan “sevinç gözyaşları” döker. Zoru başarmak, büyük bir engeli aşmak, ciddi bir sınavı vermek, içinde manevî duyguların coştuğunu görmek gibi durumlar insanı ağlatır. Bu tür ağlamalar, üzüntüden değil, derin bir sevinçten kaynaklanır.

Bazan da insan, günahlarına ağlar. Bu, asil bir ağlayıştır. Hele başkalarının günahına ağlamak, çok daha asaletlidir.

İşte, Kur’andan bazı “gözyaşı dili” örnekleri:

1-Necaşi ve bazı Hıristiyanlar

Peygamber’e indirileni dinledikleri zaman, bir kısım gerçekleri tanımalarından dolayı onların gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün.”1

Burada, onların ince kalpli olmaları, kuvvetli bir haşyet hâli yaşamaları, hakkı kabulde tereddüt etmemeleri ve hak karşısında direnmemelerinin beyanı vardır. Hak ve hakikatin daha bir kısmını bilmekle bunların gözleri yaşla dolmuştur. Ya hepsini bilselerdi?

Rivayete göre, ayet Habeş kralı Necaşi ve ashabı hakkında nâzil olmuştur. Hz. Peygamber Necaşi’ye mektup gönderdi, Necaşi mektubu okudu. Sonra Ebu Talibin oğlu Ca’feri ve onunla beraber Habeşistana hicret edenleri çağırdı. Ruhban ve keşişleri de huzuruna getirtti. Ardından Ca’fere kendilerine Kur’andan okumasını istedi. Hz. Cafer onlara Meryem suresini okudu. Gözyaşlarıyla dinlediler ve Kur’ana iman ettiler.2

Bir başka rivayet ise şöyledir:

Necaşi’nin kavminden otuz veya yetmiş kişi Hz. Peygamberin huzuruna geldiler. Hz. Peygamber onlara Yasin Suresini okudu. Ağladılar ve iman ettiler.3

2-Ehl-i ilimden Kur’an okuyanlar

Siz ona (Kur’ana) ister inanın, ister inanmayın. O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda, onlar yüzleri üstü secdeye kapanırlar. Ve derler ki: Rabbimizi tenzih ederiz. Şüphesiz ki Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşir.”4

İşte, bu ilim ehline Kur’an okunduğunda Allahın emrine bir saygı veya peygamberlerin gönderilmediği bir fetret döneminden sonra, Allahın önceki kitaplarda vaat ettiği ahir zaman peygamberini göndermesi ve O’na Kur’anı indirmesine bir şükür olarak yüz üstü secdeye kapanırlar.

Ayetin devamında şöyle buyrulur:

Ve ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanırlar ve o (Kur’ân’ı işitmek) onların huşûlarını artırır.”5

Yüz üstü secdeye varmalarını burada tekrar etmesi, hâl ve sebebin farklı oluşundandır. Çünkü birinci secdeye varışları ilâhî vaadin yerine getirilmesinden dolayı şükür secdesidir. İkincisi ise, Kur’andaki öğütlerden etkilenip, Allahın haşyetinden ağlamaktan dolayıdır.6

Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Kur’an okurken ağlayın veya ağlar gibi yapın.”7

3-Tebük’e katılamayanlar

Tebük, Peygamber Efendimizin son seferidir. Bizans’a karşı düzenlenen bu zor sefere yalandan mazeretler uydurup katılmayan münafıklar olduğu gibi, imkânı olmadığından katılamayan samimi Müslümanlar da olmuştur. Aşağıdaki ayet, katılamayan bazıları hakkındadır:

Kendilerine binek verip (cepheye) sevk edesin diye sana geldikleri zaman, ‘Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum’ dediğin; kendi imkânlarıyla da harcayacakları bir şey bulamadıkları için üzüntüden hüngür hüngür gözyaşlarıyla geri dönen kimselere de bir kınama olamaz.”8

Ayetin anlatımından bunların hüngür hüngür ağladıkları anlaşılmaktadır. Sel gibi gözyaşı dökmüşlerdir. Bunlara “bekkâun” (ağlayanlar) denir. Ensar’dan yedi kişi oldukları rivayet edilir. Sefere çıkacak levazımatları olmadığından katılamamışlardır.9 Rasulullah, imkânı olmayanlara binek ve teçhizat dağıttığında, bunlara verecek bir şey kalmamıştı.

Sahte gözyaşları

Paranın sahtesi olduğu gibi, gözyaşının da sahtesi olur. Samimi gözyaşları inci gibi değerli iken, sahte olanları kalp para gibi kıymetsizdir.

İşte Hz. Yusuf’un kardeşlerinin sahte gözyaşları…

Ve akşam, ağlayarak babalarına geldiler…”10

Hz. Yusuf’un on bir kardeşi vardı. Bu kardeşler Yusuf’u kıskanmaktaydı. Öyle ki bir hileyle onu kırlara götürdüler, bir kuyuya attılar. Akşam eve ağlayarak döndüler. Yusuf’un kanlı gömleğini babalarına getirip “Biz oyuna dalmışken kurt geldi, kardeşimizi yedi” dediler. Babaları Hz. Yakub gömleğe baktığında durumu anladı ve şöyle dedi: “Bu nasıl kurt ki, Yusuf’umu yemiş de gömleğini hiç parçalamamış.”11

1 Maide, 83

2 Beydâvî, I, 280

3 Beydâvî, I, 280

4 İsra, 107

5 İsra, 107

6 Beydâvî, I, 585

7 İbn Mace, İkametu’s- salat, 176

8 Tevbe, 91-92

9 İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, IV, 161

10 Yusuf, 16

11 Beydâvî, I, 479

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir