İnsan, diliyle bir şeyler anlattığı gibi,
bedeniyle çok daha fazlasını anlatır.
Kur’an, tüm insanlığa rehber bir kitaptır. O, semavî bir sofradır ve muhatap olan herkesin bu sofradan bir payı vardır. Bir mühendis, kendi sahası perspektifinde Kur’ana baktığında daha önce farkına varılmayan çok şeyler bulabilir. Bir doktor Tıb ilmi açısından Kur’anı incelediğinde şifa bahşeden çok ayetler olduğunu fark edebilir. Bir sosyolog, Sosyoloji ilminin verilerinden de yararlanarak ayetleri tefekkür ettiğinde Kur’anın bir açıdan Sosyoloji kitabı gibi olduğunu görebilir. Bir psikolog, belli bir Psikoloji alt yapısıyla Kur’anı tezekkür ettiğinde ayetlerin insan ruhunun derinliklerini anlatan engin ve zengin manalarına yelken açabilir…
Öyle görülüyor ki, aynı kâinata muhatap olan ilim erbabının, zamanın akış seyri içinde yeni yeni manalara ulaşmaları misali, aynı Kur’ana muhatap olan kimseler de yeni yeni manalara, açılımlara varmaktadır. Allahın kudret kitabı olan âlem, “ey insanlar! Ben sonsuza açılan manalarla dopdoluyum, gelin beni araştırın” dediği gibi, Allahın hikmet kitabı olan Kur’an da “ey insanlar! Ben bir mana deryasıyım, haydi ihtiva ettiğim engin manalara ulaşın” demektedir.
Çalışmamızın bu kısmında Beden Dili açısından ayetler tasnif ve bir derece tefsire edilmiştir. Yıllardır Kur’an araştırmaları yapan biri olarak, kutsal kitabımızda beden diliyle alakalı bazı şeyler olduğunu hissediyor, ama bu ölçüde olduğunu da -doğrusu- bilmiyordum. Psikolojide “algıda seçicilik” şeklinde ifade edilen durum ile Kur’anı okuduğumda bu çalışma ortaya çıktı.
Beden dili, “sözel olmayan bir iletişimdir.” Bu iletişimin merkezinde, kulak değil, göz vardır. Bedenimizin bu “sessiz dilini” bilenler, bilmeyenlere göre hayli avantajlı konumda olurlar. Öyle ki, bu ilmi bilenler, muhataplarının vücutlarını bir nevi ilan panosu olarak görebilirler. Mesela, muhatabınız sizi samimi seviyorsa, sizi gördüğünde kaşlarını kaldırarak içten bir sesle size yönelir.1
İnsanlar, başkalarıyla münasebetleri içinde, duygularıyla eş zamanlı olarak pek çok davranışlar sergiler.2 Mesela, kendisiyle neşeli bir şekilde sohbet ettiğimiz kimseye telefon geldiğinde, birden renginin sararması kötü bir haberin yüzüne yansımasından başka bir şey değildir.
2. Dünya savaşı ile ilgili bir filmde şöyle bir sahne vardı: Özel eğitimle yetişmiş bir subay, arkadaşına ilerde duran birini göstererek soruyor: “Dostum, insan yüzünü okuyabilir misin?” Arkadaşı şöyle cevap veriyor: “Hem de bir kitap gibi…”
Öyle görülüyor ki, insanların yüzleri ve hareketleri, okunmayı bekleyen bir kitap gibi gözler önündendir. Ancak, okumasını bilmeyen birisi kitaba baktığında manayı görmemesi misali, beden dilini bilmeyen insanlar da insanı okuyamazlar. Çünkü bakmak ayrı, görmek ayrıdır. Aşağıdaki ayeti bu zaviyeden değerlendirmek de mümkündür:
“Onların sana baktıklarını görürsün. Ama onlar görmezler.”3
Ayet, insanların ilah yerine koydukları batıl mabutlarla alakalıdır. Bu batıl mabutlardan muradın putlar olduğu söylenebilir. Buna göre mana şöyle olur: O putlar, mağazalardaki cansız mankenler misali, görünüşte insana bakar görünürler, ama gerçekte hiçbir şey görmezler.
Bu batıl mabutlardan muradın putlaştırılan şahıslar olduğu da söylenebilir. Buna göre ise mana şöyle olur: O putlaştırılan şahıslar sana bakarlar, ama seni gerçek kimliğinle göremezler. Mesela, Firavun Hz. Musa’ya bakmış, O’nu bir sihirbaz olarak görmüş, Ebu Cehil Hz. Peygambere bakmış, O’nu sadece bir beşer olarak algılamıştır.
Muhataplarının beden dilini görebilen biri, kelamını ve davranışlarını buna göre ayarlar. Böyle olunca, içinde bulunduğu ortamı en güzel ve verimli bir şekilde değerlendirebilir.
1 Bkz. Joe Navarro, Beden Dili, Ter. Taylan Taftaf, Hayat Yay. İst. 2012, s. 2
2 Navarro, age. s. 149
3 A’raf, 198
