Hz. Peygamber’in hem ferdî hayatı, hem de aile hayatı, diğer Müslümanlar için bir model durumundadır. Siyer kitaplarında Peygamberimizin evinden “hane-i saadet”, O’nun yaşadığı asırdan “asr-ı saadet” olarak bahsedilir. Yani O’nun evi bir mutluluk yuvası, yaşadığı asır ise, bir mutluluk asrı olmuştur. Demek ki, evler O’nun evine benzemeli, asırlar O’nun yaşadığı asrı model almalıdır.
Kur’an ayetlerinde Hz. Peygamberin hane halkına yönelik şu İlâhî hitaba bakalım:
“Ey Peygamber hanımları! Siz diğer kadınlar gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız, yumuşak kelâmda bulunup da, kalbinde bir maraz olanı heveslendirmeyin. Maruf söz söyleyin. Evlerinizde oturun ve ilk cahiliyye dönemi gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah ve Rasulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi (Ehl-i beyt)! Allah sizden ancak günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti yâd edin. Şüphesiz Allah Latif’tir, Habir’dir.”1
Bu hitapta, başka hanelerin de bu tarz olmasına zımnî bir teşvik hissedilmektedir. Dikkat edilirse, bu ayetlerde hane-i saadetin aynı zamanda bir medrese, bir okul olduğu görülmektedir. Hz. Peygamberin evinde Allah’ın Kitab’ı okunmakta, hikmetli şeyler konuşulmaktadır. Peygamberimizin zevcelerinden Hz. Aişe’nin en çok hadis rivayet eden “müksirundan” biri olması, hane-i saadet hakkında bize muhteşem bir ufuk açar.
Bu noktadan hareketle, her hanenin bir hane-i saadet olması, Müslümanlar için yüce bir ideal olmalıdır. Bu ideal uğrunda gayret gösterildiğinde, bütün vatan sathı bir mektep haline gelecektir.
1 Ahzab, 32-34
