Ses özelliklerimiz, karakterimizi ve iç dünyamızı yansıtır.
İnsan, sözcüklerle meramını ifade eder, ama meramını ifadede, o sözlerden daha önemli bir unsur vardır: İnsanın sesi.
Anlattıklarımız, muhatabımıza % 10 oranında mesajımızı iletirken, sesle ilgili unsurlar %30 oranında etkili olmaktadır. Geriye kalan % 60 da beden dilinin etkisidir.1
Aslanın görkemli bir vücudu, kuvvetli pençeleri olduğu gibi, kükreyen bir sesi de vardır. Kükreyen ses yerine, hayalen kuzu melemesi gibi bir ses koysak, aslanın krallık karizmasının çizildiğini görürüz.
Nitekim kahramanlık filmlerinde, filmin kahramanının etkili bir sese sahip olmasına ihtimam gösterilir. Şayet sesi buna müsait değilse, başkasının sesiyle bu iş halledilir.
İnsanın sesi, iç dünyasında meydana gelen heyecanlara, çalkantılara göre şekilden şekle, hâlden hâle girer. Kâh olur heyecanından titrer, kâh olur âdeta bir aslan olur kükrer. Kâh olur meltem misali âheste eser, kâh olur bir fırtınaya benzer.
Annenin tam bir sevgi ve şefkatle yavrusuna seslenmesiyle, bir başkasının aynı yavruya his ve heyecandan yoksun bir şekilde seslenmesi arasında çok fark vardır. Birincisi hislerle dopdoluyken, ikincisi kuru bir telaffuzdur.
Gerek kin, nefret, öfke gibi duygular, gerekse sevgi, şefkat, merhamet gibi duygular söze yansıdığı gibi, sese de yansır. Öyle ki, sese yansıması söze nispetle daha kuvvetli olduğundan, “seni çok seviyorum” diyen birisinin sesinde o sevgiyi hissetmezsek, sözüne değil sesine göre hüküm veririz.
Sese vurulan mühür
İnsan, boğazında bulunan iki ses telinin hareketiyle konuşur. Ama ne kadar hayret vericidir ki, iki ses telinin hareketi, milyarlarca insanın farklı seslerini meydana getirmektedir. Şöyle ki:
Dünya nüfusunun yarısı erkek, yarısı kadındır. Kadın sesi her kadında kadın sesi olarak, erkek sesi de her erkekte erkek sesi olarak gayet net bir şekilde bellidir.
Bir insanın sesi, kendine özel olmakla beraber; bebeklik, çocukluk, delikanlılık ve ihtiyarlık dönemlerinde belli değişiklikler arz eder. Bu da ayrı bir güzelliktir. Mesela, insanın sesi çocukken ince ve cıvıl cıvıldır. Bülûğla beraber sesinde kalınlaşma meydana gelir. Olgunluk ve ihtiyarlık dönemlerinde de o dönemlere uygun özellik kazanır. Sözgelimi yaşlı bir zâtın sesi çocuk sesi gibi çıksaydı, hâline hiç de münasip olmazdı.
Her insan, esas azalarda diğer insanlarla beraberdir. Ama öte yandan her insan kendine has özelliklere de sahiptir. Mesela, hiçbir insanın siması diğer bir insana benzemez. Bu, yüze vurulan bir Ehadiyet mührüdür. Bu mühür sayesinde insan belli bir hüviyete/ kimliğe kavuşur. TC kimlik numaramız ve kimlikteki diğer bilgiler, bizi başkalarından ayırmada kullanılır, ama aslında asıl kimliğimiz simamızdır.
Sesimiz de başka bir kimliğimizdir. Görme imkânına sahip olmayan âmâların, muhataplarını sadece seslerinden tanıyabilmeleri, bu gerçeğin bir tezahürüdür.
Feryat sesi
İnsanın sevinçli iken çıkardığı sesle, ızdırap hâlinde çıkardığı ses aynı değildir. İşte cehennem ateşinde yananların hâlini anlatan bir ayet:
“Şakî olanlara gelince; ateştedirler. Onlar için orada bir zefîr ve şehîk vardır.”2
Zefir, nefes vermek şehîk ise nefesi geri almaktır. Bu kelimeler, merkebin anırmasının evvel ve ahirini ifade etmekte de kullanılır. Cehennem ehli hakkında bunların kullanımı gam ve kederlerinin şiddetine delâlet içindir. Bunda, onların hâllerini kalbini hararet saran ve ruhu daralan kimseye benzetmek söz konusudur. Veya onların feryatlarını merkebin sesine benzetmek için bu kelimeler kullanılmıştır.3
Korkudan sesin kısılması
İnsanın korku hâli yüze, ele, ayağa yansıdığı gibi, sese de yansır. Kur’an, kıyamet ve mahşer tablolarını sunarken, bir manzarayı da şöyle anlatır:
“…Rahmân için sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.”4
Bu hışıltının, onların mahşere nakli esnasında ayaklarından gelen ses olduğu da söylenir.5
Ses adabı
Bir insanın sesine dikkat ettiğimizde, onun nezaketini veya kabalığını sesinin özelliklerinde bulabiliriz. Aslında kalbe ait birer özellik olan öfke, merhamet, kabalık, kırılganlık gibi manalar, sese de yansır.
İnsanı her yönüyle ele alan ve terbiye eden Kur’an-ı Kerim ayetlerinde, onun sesinin terbiyesiyle ilgili esaslar da buluruz. Özellikle Hucurat suresinin başı, âdeta bu konuya tahsis edilmiş gibidir. Şöyle ki:
“Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize seslendiğiniz gibi, Ona yüksek perdeden seslenmeyin. Yoksa farkına varmadan amelleriniz boşa gider.”6
Yani, O’nunla konuştuğunuzda sesinizi O’nun sesinden fazla yükseltmeyin. Kendi aranızda yaptığınız şekilde peygambere yüksek sesle nida etmeyin. Edebe riayet edip, sesinizi O’nun sesinden daha aşağıda tutun. Çünkü peygambere karşı istihfaf yoluyla sesi yükseltmek ve bağırmakta, amelleri boşa çıkaran küfre yol açan bir durum vardır.
Denildi ki: Ayetin manası şöyledir: Birbirinize isminiz ve lakabınızla hitap etmeniz gibi O’na seslenmeyin. O’na “ey Allahın nebisi”, “ey Allahın Rasulü” şeklinde hitap edin.7
Rivayete göre Sabit Bin Kays’ın kulağı ağır işitiyordu ve bundan dolayı bağırarak konuşan biriydi. Ayet indiğinde Hz. Peygamberin yanına gelmez oldu. Hz. Peygamber onun ortalıkta görünmediğini fark etti ve yanına çağırdı, niçin görünmediğini sordu. Dedi ki: “Ya Rasulallah Sana bu ayet nâzil oldu. Ben ise bağırarak konuşan bir adamım, amelimin boşa gitmesinden korkuyorum.”
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Ayette anlatılan senin gibilerin durumu değildir. Sen hayır üzere yaşıyorsun, hayır üzere öleceksin ve sen cennet ehlindensin.”8
“Allah rasulünün huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara büyük bir mağfiret ve çok büyük bir ecir vardır.”9
Edebe müraat veya yasağa muhalefet korkusuyla Rasulullahın yanında sesini kısanlar var ya, Allah onların kalplerini takva için imtihan etmiş, takvaya ehil olduklarını ortaya koymuştur. Çünkü imtihan, bilme sebebidir.
Veya şöyle de denilebilir: Allahın çeşit çeşit zorluklar ve çetin mükellefiyetlere tâbi tutması, takvanın ortaya çıkması içindir. Çünkü takva, böyle zorluklara sabretmekle ortaya çıkar. Altının ateşe atılmasıyla ona karışan şeylerden ayıklanması gibi, Allah da böyle mükellefiyetle insanları daha seçkin hâle getirmektedir.
Ayette Hz. Peygambere karşı sesini kısan kimselerin, takvada ve O’nu râzı etmede kemâl mertebesinde olduklarına dikkat çekilmiştir. Ayrıca, bunların methedilmesiyle, tersini yapıp da sesini yükselten ve bağıran kimselerin de çok çirkin bir iş yaptıklarına tarizde bulunulmuştur.10
“Sana hucuratın (Peygamber evinin odalarının) dışından (edebe muhâlif olarak) nida edenlerin çoğu, aklı ermez kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah Ğafur – Rahîm’dir (çok bağışlayan, çok merhamet edendir).”11
Ayette nazara verildiği şekilde Hz. Peygambere seslenenler, Uyeyne Bin Hısn ve Akra’ Bin Hâbis idi. Yetmiş kişilik bir heyetle Beni Temim kabilesinden gelmişlerdi. Vakit öğle vaktiydi ve Hz. Peygamber istirahat etmekteydi. Bu ikisi “Ya Muhammed! Biz geldik, dışarı çık” diye seslenmişlerdi.
Nida etmenin hepsine isnat edilmesi,
-Ya diğerlerinin de böyle seslenilmesine rıza göstermelerinden,
-Veya diğerlerinin böyle nida etmeyi emretmelerinden,
-Veya olayın onlar içinde vuku’ bulmasındandır.12
Ayetlerden şu manalara intikal edebiliriz:
-Büyüklerin huzurunda yüksek perdeden konuşmak âdaba aykırıdır, saygısızlık emaresidir, ruhtaki kabalığa bir alâmettir.
-Ancak bu kabalık, iyi bir terbiyeyle yerini nezakete bırakabilir.
-Büyüklere hitap ederken saygıyla hitap etmek gerekir. Sözgelimi, bir gencin yaşlı bir zâta sadece ismini söyleyerek hitap etmesi uygun değildir.
Hz. Lokmanın oğluna yaptığı nasihatlerde de konumuzla alakalı bazı hususlar görmekteyiz. Bunlar arasında sesle alakalı şu hatırlatma da yer alır:
“Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini de alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, elbette eşeklerin sesidir.”13
Eşeğin çıkardığı ses, nasıl insanları rahatsız ediyorsa, büyüklerin yanında saygısızca yüksek perdeden konuşan birinin sesi de, çevreye öyle rahatsızlık verir.
1 Baltaş, Bedenin Dili, s. 31
2 Hûd, 106
3 Beydâvî, I, 470
4 Taha, 108
5 Beydâvî, II, 58
6 Hucurat, 2
7 Beydâvî, II, 414
8 Beydâvî, II, 414
9 Hucurat, 3
10 Beydâvî, II, 415
11 Hucurat, 4
12 Beydâvî, II, 415
13 Lukman, 19
