“Bir ‘of’ çeksem, karşıki dağlar yıkılır.”
Mübalağa, abartılı anlatım demektir. Bir şeyi olduğundan büyük veya olduğundan küçük göstermektir. Eskilerin deyimiyle, “habbeyi kubbe, kubbeyi habbe yapma sanatıdır.”
Sokakta gördüğümüz bir kalabalığı “mahşer gibi” diye niteleyişimiz; azıcık üşüyünce “Dondum!” ve biraz yorulunca “Öldüm!” diye yakınışımız gibi durumlar günlük hayatta sıkça karşılaştığımız abartılı ifadelerdir.1
Şair Nedîm, İstanbul’u methederken şöyle der:
“Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır.
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır.”2
(İstanbul’a denk bir şehir yoktur. Bir tek taşına bütün Acem mülkü feda olsun!)
İçinden deniz geçen bir şehrimiz olarak İstanbul elbette dünyanın en güzel şehirlerinden biridir. Napolyon’a “dünya bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu” dedirtecek kadar hemen herkesin dikkatini çeken bir şehirdir. Ama bu, “Bir taşına bütün Acem mülkü feda olsun” sözünde mübalağa olmasına engel değildir.
Abartılı anlatım insanoğlunun seciyesinde vardır. Lezzet aldığı, vasfettiği veya hikâye ettiği şeylerde mübalâğa yapmak ister.
Anlatılır ki baba oğul birlikte giderlerken oğlu babasına, “baba, demiş, dün bir tilki gördüm, kuyruğu en az iki metre vardı.” Babası oğlunun abarttığını anlamakla beraber bir şey dememiş. Biraz sonra ileride bir köprü görmüşler. Baba oğluna, “Bak oğlum, demiş. Şu köprüyü görüyorsun ya, yalan söyleyenler onun üstünden geçerken suya düşer boğulurlar.”
Bu sözleri duyan oğlu telâşla, “Baba, demiş, tilkinin kuyruğu herhâlde iki metre yoktu. Bir buçuk metre kadardı.” Köprüye biraz daha yaklaştıklarında, oğul tilkinin kuyruğunu bir metreye indirmiş. Tam köprüye adım atacakları sırada ise, “Baba, demiş, tilkinin kuyruğu normal bir tilki kuyruğu kadardı!”
Aslında hak ve hakikatin mübalâğalı anlatıma ihtiyacı yoktur. Her şey, gerçekte ne ise olduğu gibi anlatılmalıdır. Mesela İranlıların milli kahramanı Zaloğlu Rüstem hakkında çok mübalâğalı anlatımları, onu gerçek kahraman olmaktan çıkarmış, bir efsane kahramanı hâline getirmiştir.
Aynı durum hemen her milli kahraman hakkında günümüzde de geçerlidir.
Avcılar, genelde mübalâğayı çok severler. Şu şiir, böylelerinden birini tasvir eder:
“Canavar vurduğunu saçma ile söylerdi.
Sözü de, attığı da avcımızın saçma idi.”
Mübalâğa ile belâğat kelimeleri aynı kökten gelir. Belâğattan nasibi az olanlar mübalâğalara dalar. Belâğat bahçelerinde gezenler ise, mübalâğa çöllerine gitmeye ihtiyaç hissetmezler.
1 Bkz. Kabaklı, Türk Edebiyatı, I, 200
2 Kabaklı, age., II, 714