Jest ve mimiklerimiz,
konuşmamızın en büyük iki destekçisidir.
Jest, insanın konuşma esnasındaki el ve kol hareketlerine verilen isimdir.
İnsanın jestleri iki kısımda ele alınır:
1-Fıtrî (tabiî) jestler.
2-İradî jestler.
Genelde her insan az veya çok fıtrî jestler yapar. İnsan bunları yaparken “böyle yapayım, daha etkili anlatırım” diye düşünmez.
Bir de planlayıp yaptığımız irâdi jestler vardır. Meramımıza uygun bir şekilde yaptığımız iradî jestler, anlatımımızı daha da kuvvetlendirir. Fakat bunda aşırıya kaçmamaya çok dikkat edilmesi gerekir. Çünkü iradi olarak yapılan jestlerdeki aşırılık, insanın fıtriliğini zedeler, rol yapıyor intibaı uyandırır.
“Bir orkestra şefinin elinde tuttuğu baston ne işleve sahipse, konuşan kişinin elleri de aynı işlevi görür. El hareketleri, konuşmamıza ritim ve vurgu katarak düşüncemizin duygusal tonunu ortaya koyar.”1
Aşırıya kaçmamak şartıyla, fıtrî olan jestler ifadeye güç verir. Değeri olan jest, o anın ilhamıyla yapılan jesttir. İçten gelen tüy gibi hafif bir hareket, bir ton jest kitabının öğrettiğinden değerlidir.
Rasulullah, konuşmalarında fıtrî jestler yapmıştır. Mesela, “Ben ve kıyamet, bu ikisi gibiyiz”2 derken, işaret parmağı ile orta parmağını göstermiş; “Mü’min, mü’min için kurşunla kenetlenmiş bina gibidir”3 derken de iki elinin parmaklarını birbirine geçirmiştir.4
Başarılı şovmenler, sihirbazlar, hatipler sunumlarını veya gösterilerini daha etkileyici bir hâle getirmek ya da dikkatleri başka bir noktaya çekmek için, insan beyninin ellere odaklanmaya yönelik fıtri meylini çok iyi bir şekilde kullanabilen kimselerdir.5
Hz. Meryem’in işareti
Kur’anın ifade ettiği gibi, “Allah, her türlü yaratmayı bilendir.”6
Allah bizleri anne baba vasıtasıyla yaratırken, Hz. Âdemi anne baba olmadan doğrudan doğruya topraktan yaratmıştır. Hz. İsa’yı ise, baba olmadan Hz. Meryem vasıtasıyla dünyaya göndermiştir.
Hz. Meryem, bebek İsa ile insanların arasına çıktığında insanlar ciddi bir şaşkınlık hâli yaşadılar.
“Dediler: Ey Meryem! Doğrusu sen çok çirkin bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.
Bunun üzerine çocuğa işaret etti.
Dediler: Beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?
İsa dedi: Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum…”7
Bu olayda, Hz. Meryem diliyle konuşmamış, “ona sorun” manasında eliyle çocuğunu işaret etmiştir.
Biat
Bîat, ulu’l emre bağlılık sözü vermektir. Biat olayında “ben sana tâbiyim, seninleyim. Gerekirse bu uğurda savaşmaya hazırım” mesajı verilmektedir.
Resulullah, önemli dini-siyasî olaylar arefesinde veya İslâmiyeti kabul eden kimselerle ilk defa görüştüğünde bîat almıştır. Bîat, genelde el sıkışma şeklinde olmuştur.8
Kur’an, Hudeybiye’de Hz. Peygambere biat edenler hakkında şöyle der:
“Sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üstündedir. Kim cayarsa, ancak kendi aleyhine caymış olur. Allah’a verdiği söze vefa gösterene, O çok büyük bir mükâfat verecektir.” 9
Hudeybiye Barışı öncesi Hz. Osman Mekke’ye elçi olarak gönderilir. Ancak orada öldürüldüğü şeklinde bir haber gelmesi üzerine, Rasulullah bir ağaç altında sahabilerden biat alır. Seleme Bin Ekva’nın anlattığına göre, ölümüne biat ederler.10 Yani gerekirse ölünceye kadar savaşacaklarına söz verirler. Cenab-ı Hak, bu şekilde biat eden sahabileri, Kur’an’da şöyle metheder:
“Hakikaten Allah, ağacın altında sana biat ettiklerinde, o mü’minlerden razı oldu. Kalplerinde olanı bildi de, üzerlerine ‘sekînet’ (sükûn, emniyet…) indirdi ve onları yakın bir fetihle mükâfatlandırdı.”11
Ellerini ağza götürmek
Peygamberler apaçık delillerle kavimlerine vardıklarında, kavimlerinin tepkisinin ne olduğunu Kur’an şöyle anlatır:
“Peygamberleri onlara mu’cizeler getirdi. Onlar ellerini ağızlarına götürdüler.”12
“Ellerini ağızlarına götürdüler” ifadesi, değişik şekillerde açıklanmıştır:
–“Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar.”13 ayetinde nazara verildiği tarzda, peygamberlerin getirdikleri şeylere öfkelerinden ellerini ağızlarına götürüp ısırdılar.
-Şaştıklarından böyle yaptılar.
-Gülmesi gelenin yaptığı gibi, dalga geçmek için böyle yaptılar.
-Peygamberleri susturmak için, ellerini onların ağızlarına götürdüler.
-“Ağzınızı kapatın” şeklinde böyle yaptılar.
-Elleriyle ağızlarına işaret edip onlara bir cevap vermeyeceklerine tembihte bulundular.
-Peygamberleri konuşturmamak için ellerini onların ağızlarına götürdüler.
-Peygamberlerin öğütlerini, onlara vahiyle gelen hikmet ve hükümleri yalanlayıp kabul etmemekle, sanki onları geldikleri yere göndermiş oldular.14
Ellerini ısırmak
Ellerini ısırmak, kızgınlık ve pişmanlık gibi durumlara işaret eder. Bir ayette, kıyamet gününün bir manzarası şöyle tasvir edilir:
“O gün zalim kimse ellerini ısıracak ve şöyle diyecek: Yazıklar olsun bana! Keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım! Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim. Andolsun, zikir bana geldikten sonra beni ondan saptırdı.”15
O gün zalim kişi pişmanlığının şiddetinden ellerini ısırır. “Ellerini ısırmak,” “parmaklarını yemek”, “dişlerini gıcırdatmak” gibi ifadeler kin ve pişmanlıktan kinayedirler. Çünkü kin ve pişmanlık hâllerinde bu tarz görünümler meydana gelir.
Parmaklarını dişlemek
Parmaklarını dişlemek, bazan endişenin, bazan da şiddetli kin ve gayzın bir tezahürüdür. İslam Dininden rahatsızlık duyan münafıklar ayette şöyle anlatılır:
“İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz, onlar ise sizi sevmezler. Ve siz kitabın hepsine inanırsınız. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman ‘amenna’ derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar.”16
Avuçları ovuşturmak
Avuçları ovuşturmak, ovuşturmanın şekline göre hem kuvvetli bir sevince, hem de “eyvah, ben ne yaptım!” şeklinde şiddetli bir pişmanlığa işaret edebilir. Kârlı bir yatırım yapan kimse, buradan gelecek gelirleri düşündükçe keyfinden avuçlarını ovuşturur.
Öte yandan tam bir hüsran hâli yaşayan kimse de, telaşla ve heyecanla avuçlarını ovuşturur. Bunun bir misali, Kur’anda şöyle anlatılır:
“Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat:”17
Ayetin devamında bir mü’min ve bir kâfirin hâli anlatılmaktadır. Bunlardan kâfir olanın bir çift bahçesi vardı. Bir gün mü’minle beraber bahçesine girdi. Mağrur bir şekilde kendisinin malca daha zengin ve neferce daha fazla olduğunu söyledi. Mü’min ise, ona nasihatte bulundu, mağrur olduğu şeylerin elinden çıkabileceğine dikkat çekti.
“…Derken serveti yok edildi. Orası çardakları üzerine yıkılmış kalmış bir hâlde, oraya yaptığı masraflara karşı ellerini ovuşturmaya başladı.”18
Parmaklarıyla kulaklarını tıkamak
İnsan, ses duymamak için parmak uçlarını kulağına tıkar. Ses fazla olduğunda ise parmak uçlarıyla iktifa etmez, parmaklarını kulaklarına tıkar.
Mesela, Nuh’un kavmi Onu dinlemek istemezler. Bunu beden dilleriyle de açıkça gösterirler. Hz. Nuh, Rabbine münacatında onların hâlini şöyle anlatır:
“Ey Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim. Fakat benim davetim, ancak onların kaçmalarını artırdı. Kendilerini bağışlaman için onları her davet edişimde, parmaklarını kulaklarına tıkadılar. Elbiselerine büründüler. Israr ettiler. Kibirlendikçe kibirlendiler.”19
Bu da münafıkların gerçeklere kulaklarını tıkamaları:
Münafıkların Kur’anın tehditlerine kulak asmak istemeyişlerinin anlatan ayette onların hâli şöyle tasvir edilir:
“Yahut bu münafıkların hâli, semadan boşanmış bir yağmura tutulmuşların hali gibidir ki, onda karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek var. Ölüm korkusuyla, yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. Allah kâfirleri kuşatmıştır.
Şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek. Onlara ışık verdiğinde ışığında yürüyorlar. Karanlık yaptığında ise, dikilip kalıyorlar. Allah dilemiş olsaydı elbette işitmelerini de, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”20
Bir grup insan, çölde gece vakti yol alırlarken kuvvetli bir yağmura tutulurlar. Gece, zifiri karanlıktır. Göz alabildiğince her taraf kapkara bulutlarla kaplı olduğundan, hiçbir taraftan ışık gelme ihtimali de yoktur. Zaman zaman gök gürlemekte, şimşek çakmakta, etrafa yıldırımlar düşmektedir. Bunlar, sığınacak bir yerleri de olmadığından, çöl ortasında korumasız birer hedef gibidirler. Gök gürültüsü âdeta ödlerini koparmakta, yıldırım isabet etme ihtimali kendilerini dehşet içinde bırakmaktadır. Buna verdikleri tepki, dehşete kapılmalarının bir göstergesi olarak “parmaklarıyla kulaklarını tıkamaktır.”21
Gök gürültüsüne karşı kulak tıkamak, o dehşetli sesi duymamaya vesile olabilirse de, yıldırımın isabet etmesine engel olamaz.
Onun gibi, münafıkların Kur’anın tehditlerine kulak tıkamaları, başlarına gelecek felâketlere engel olmamaktadır.
1 Baltaş, Bedenin Dili, s. 61
2 Buhâri, Rikak, 39; İbn Mace, Mukaddime, 7.
3 Buhâri, Salât, 88; Müslim, Birr, 65.
4 Bu konuda Mustafa Karataş’ın ” Hz. Peygamberin Beden Dili” isimli kıymetli bir çalışması vardır, bakılabilir.
5 Navarro, Beden Dili, s. 157
6 Yasin, 79
7 Meryem, 27-30
8 Bkz. Cengiz Kallek, DİA İslâm Ans. “Biat” md. VI, 120-122
9 Fetih, 10
10 Buhâri, Megazi, 35
11 Fetih, 18
12 İbrahim, 9
13 Âl-i İmran, 119
14 Beydâvî, I, 514
15 Furkan, 27-29
16 Âl-i İmran, 119
17 Kehf, 32
18 Bkz. Kehf, 32-44
19 Nuh, 5-7
20 Bakara, 19- 20
21 Nursi, İşaratu’l- İ’caz, (Arabi) Sözler Yayınevi, İst. 1994. s. 123
