İnsanın en mümtaz bir özelliği “konuşan bir canlı” olmasıdır. Bu özellik, onun en belirleyici “alâmet-i farikasıdır.” Fakat zaman zaman insan, dille değil de elle meramını anlatmak, işaretle konuşmak durumunda kalabilir. Eller de konuşur, hem de çok fasih bir şekilde…
“Ellerimizle etrafımızdaki dünyayı kavrayabilir, çizebilir, hissedebilir, algılayabilir, ölçebilir, tutabilir, biçim verebiliriz.”1
Cimri insana “eli sıkı”, cömert insana ise “eli açık” denilir. Şu ayette cimrilik ve cömertlik benzeri bir deyimle anlatılmıştır:
“Elini boynuna asıp bağlama. Onu büsbütün de açma.”2
“Elin boyuna asılması” cimrilikten, “eli büsbütün açmak” ise savurganlıktan kinayedir.3
Kur’anda anlatıldığı üzere, mahşerin büyük mahkemesinde insanın elleri de konuşacaktır. Ayet bunu şöyle bildirir:
“Bugün onların ağızlarını mühürleriz de, neler yaptıklarını elleri bize söyler ve ayakları şahitlik eder.”4
Bundan murat, onların el ve ayaklarında günahların izleri ve fiillerine delaletleri olmasıyla, ağızlarına bedel el ve ayaklarının neler yaptıklarını söylemeleri olabileceği gibi, el ve ayaklarının Allahın konuşturmasıyla gerçekten konuşmaları, neler yaptıklarını söylemeleri de olabilir.5
Ayetten işarî bir mana olarak “ellerin de bir dili” olduğu manasını çıkarabiliriz. Tıpkı Hz. Zekeriya’da olduğu gibi…
Hz. Zekeriya yaşlı hâlinde Allahu Teâla’dan erkek çocuk talep eder ve duası kabul olur. Kendisi yaşlı, hanımı da hem yaşlı hem de kısır olmasına karşılık, çocuğunun olacağı müjdesi Hz. Zekeriya’yı çok heyecanlandırır. “Ya Rabbi, buna bir alâmet kıl” der. Allah da bunun alâmetinin kendisi sapasağlam iken remzen anlatmak dışında üç gün insanlarla konuşmaması olacağını bildirir.6 Hanımı hamile olduğunda, Hz. Zekeriya bu hâli yaşar, insanlarla konuşamaz. Aşağıdaki ayet, o hâlde iken işaret dilini kullanmasını şöyle anlatır:
“Nihayet mihraptan (kaldığı hücreden) kavminin karşısına çıktı da onlara ‘Sabah ve akşam (Rabbinizi) tesbih edin’ diye vahyetti (işarette bulundu).”7
Bu da Hz. İbrahim’in hanımının el dili:
Melekler Hz. İbrahim’e erkek çocuğu olacağıyla alakalı bir müjdeyi vermek üzere gelirler. Ancak insan suretinde geldiklerinden Hz. İbrahim onları tanıyamaz. Kendilerine aç olup olmadıklarını sormadan hemen semiz bir buzağı keser, kebap yapıp önlerine getirir. Devamını ayetten takip edelim:
“Fakat onların buzağıya el sürmediklerini görünce, onları garipsedi ve içinde onlara karşı bir korku uyandı.”8
Melekler bunun üzerine kimliklerini açıklayıp müjdelerini verirler. Zariyat suresinde, konunun devamına şöyle yer verilir:
“Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak geldi ve elini yüzüne vurdu.”9
Hz. İbrahim’in hanımı Sare, bu müjdeyi duyunca çığlık atarak onlara yöneldi. Bir köşede onlara bakıyordu.
Ayette çizilen tablo, normal şartlarda çocuğu olma ihtimali olmayan yaşlı ve kısır bir kadının, bilge bir evlat sahibi olacağı müjdesi karşısında sevinç ve şaşkınlık içinde ellerini yüzüne vurup “aman Allahım” diyerek çığlık atması, müjdeyi verenlere koşup gelmesidir.
Aslında her insan “elleriyle” de konuşur. İnsanın yaptığı fıtrî jestler, sözlü anlatımın en önemli destekçilerindendir. Ama özellikle de “işitme engelli” kimseler mecburen elleriyle konuşmak durumundadır. Onlara yönelik olarak hazırlanan programlara bakıldığında, insanın el diliyle nasıl konuştuğu, bütün canlılığıyla görülebilir.
1 Navarro, Beden Dili, s. 155
2 İsra, 29
3 Zemahşeri, Keşşâf, II, 447; Sabunî, Safvetu’t-Tefasir, II, 162
4 Yasin, 65
5 Beydâvî, II, 286
6 Bkz. Meryem, 2-10
7 Meryem, 11
8 Hûd, 69-70
9 Zariyat, 29
