Edep üslûbu

Edeb ya Hu!

Edebiyat, edeb kökünden gelir. Kur’an-ı Kerim en güzel edeb ifadeleriyle doludur. Kur’andan dersini iyi alan biri, edeb timsali mümtaz bir kimse olur.

Burada, Kur’anın edeb derslerinden bazılarına dikkat çekeceğiz:

Her mümin her gün defalarca Fatiha Suresini okur. Bu su­reyle önce Cenab-ı Hakk’a hamdini takdim eder, sonra da “Allahım! Bizi sırat-ı müstakime sevk et. Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Yoksa gazap edilenlerin, sapanların yoluna değil” şeklinde dua eder.

Burada, nimet Allah’a nispet edildiği hâlde, gazap ve dalâlet edilmemiştir. Yani, “gazap ettiklerinin, sap­tır­dık­larının” denilmemiştir. Bu, kulların Allah’a karşı edebini göstermek içindir. Dolayısıyla, her ne kadar tak­dir etme (yaratma) noktasından şer Allah’tan olsa da edeben Alla­h’a nispet edilmesi uygun değildir.1

Bu ince nokta, Kur’anın bize bildirdiği “Sana her ne iyilik gelse Allah’tan, her ne kötülük gelse nefsindendir”2 hakikatiyle alâ­ka­lıdır. Çünkü hidayet nimeti doğrudan Allah’tan ol­makla bera­ber, gazap ve dalâlet insanların kendi kes­bi­nin neticesidir. Cenab-ı Hak, hiç kimseye durup du­rur­ken gazap etmez, hiç kimseyi kendisi sapmadıkça sap­tırmaz. Mesela, görmek bir nimettir ve doğrudan doğ­ruya Allah’tandır. Fakat görmemek kulun kendi elin­dedir. Gün ortasında gözünü kapar, gündüzü kendine gece yapar. İşte İlâhî gazabı celbetmek ve hak yol­dan sap­mak bu türden olaylardır.

Kur’an, Fatiha’nın bir açılımı şeklinde olduğundan, bu tür nükteler başka şekillerde de Kur’an’da yer al­mış­tır. Mesela, Peygamberimize talim edilen şu dua ayetine bakalım:

De ki: Ey mülkün sahibi olan Allahım! Dilediğine mülkü verir, dilediğinden çeker alırsın. Dilediğini aziz kı­lar, dilediğini zelil yaparsın. Bütün hayır Senin elin­de­dir…”3

Hem hayır, hem şer Allah’ın elinde olduğu hâlde, şerrin Allah’a nispeti adaba aykırı bulunmasından de­nilmemiş­tir.4

Hz. İbrahim, kavmine Allah’ı anlatırken kullandığı ifa­delerde aynı hüsn-i edebe riayet etmiştir. Şöyle ki:

O beni yarattı, sonra da O bana doğru yolu gösteri­r. O beni yedirir ve içirir. Hasta olduğumda, O bana şifa veri­r…”5

Hz. İbrahim, hastalığın da Allah’tan olduğunu bil­mekle beraber, hastalığı kendine nispet ederek, Cenab-ı Hakk’a karşı güzel bir edeb numunesi göstermiştir.6

Hz. Hızır, Hz Musa’yla olan maceralı yolculuk son­rası, Allah’ın emriyle yaptığı tasarrufları anlatırken, menfî bir fiil olan geminin yaralanmasını kendine nis­pet ederek “onu kusurlu yapmak istedim” demiş; fakat iki yetime ait hazi­nenin kendilerince çıkarılması için yaptığı fiili Allah’a nispet edip, “Rabbin diledi ki o iki yetim büyüdüklerinde hazinelerini çıkarsınlar”7 şeklinde ifade etmiştir.8

Bu da Hz. Yusuf’un nezaketi ve edebi:

Kardeşleri ta­rafın­dan kuyuya atılan Hz. Yusuf, yıllar sonra onlarla ve anne babasıyla bir araya gelir. Şimdi kendisi Mısır Maliye Ba­kanlığı görevindedir. Anne babasını tahta oturtur. Kardeş­leri, kendisini saygı ve hürmetle selâmlar. Hz Yusuf şöyle der:

Babacığım, işte önceden gördüğüm rüyanın tevili, Rabbim onu gerçek kıldı. Bana ihsanda bulundu. Çünkü beni zin­dandan çıkarttı. Şeytan be­nimle kardeş­lerimin arasını aç­tıktan sonra, sizleri çöl­den buraya ge­tirdi…”9

Dikkat edilirse, Hz Yusuf kendisine olan nimetleri sayarken kuyudan çıkarılmasını söylememiş, kardeşle­rinin ken­disine olan kötü muamelesini ise, Şeytan’a nispet etmiş­tir.10

Son olarak Cin Suresinde bahsi geçen cinlerin hüsn-ü ede­bine dikkat çekmek istiyoruz. Şöyle ki:

Surede bahsi geçen cinlerin dilinden kendi âlemleri ve insanların cinlerle müna­sebeti anlatılır­ken, şu cümlelerine de yer verilir:

Doğrusu bilmiyoruz, o arzdaki kimselere bir şer mi di­lenmiştir?

Yoksa onların Rabbi, kendilerine bir hayır mı murat etmiştir?”11

Allah onlara bir şer mi di­ledi?” de­meyip, “Onlara bir şer mi dilenmiştir?” deme­leri güzel bir edep örneği­dir.12

İşte, Kur’an-ı Kerim bu gibi edep nükteleriyle, insan­lara hüsn-i edep dersi vermektedir. Kur’an’ın ilk ve en büyük muhatabı olan Hz. Peygamber edebin zirvesinde­dir. Kendisinin “Rabbim beni edeplendirdi ve edebimi güzel kıldı”13 sözü, bu gerçeği ifade eder.

Pek çok yüce değer gibi, edebin de hayli erozyona ma­ruz kaldığı günümüzde, Kur’an’ın edep dersine her zamankinden çok daha fazla muhtacız.

1 Sâbuni, Safvetu’t-Tefasir, I, 27

2 Nisa,79

3 Âl-i İmran, 26.

4 Süyûti, Itkan fî Ulumi’l-Kur’ân, II, 830.

5 Şuara, 78-80.

6 Kutub, Fi Zılali’l-Kur’ân, V, 2603; Sâbuni, age. II, 384.

7 Bkz. Kehf, 60-82.

8 Ebu’l- Fadl Şihâbuddîn Alûsi, Ruhu’l- Meani, Daru İhyai’t – Turabi’l – Arabî, Beyrut, 1985, XIX, 96.

9 Yusuf, 100.

10 Beydâvî, II, 442; Nesefî, Medârik, II, 238; Sabunî, Safvetu’t-Tefasir, II, 68.

11 Cin, 10

12 Alûsi, age. XXIX, 88; Sâbuni, Safvetu’t-Tefasir, III, 459.

13 Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I, 70.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir