Dil

Biber gibi, dilin de hem tatlısı vardır, hem de acısı…

Dil, bir et parçasıdır. Ama bu et parçası insanı insan yapan en önemli unsurlardan biridir. Denilir ki: “İnsan iki şeyi ile insandır: Kalbiyle ve diliyle.”

Dil, insanın iç dünyasının dışa yansımış şeklidir. Dil, kalpteki manaların tercümanıdır. İnsanın dilinden dökülen ifadelere bakarak, onun iç dünyasına nüfuz etmek çok da zor değildir. Öyle ki, ağzınızı her açışta başkaları oradan içinizi seyreder.

Mevlana, bu konuda şöyle der:

“Dil, gönüle perdedir. Perde deprendi mi, sırlara erilir. Çayırlıktan, çimenlikten gelen yel, külhandan (hamamdan) esip gelen yelden farklıdır. Korkakların narasıyla, babayiğit erlerin narası, tilkiyle aslanın sesi gibi fark edilir. Yahut dil, tencerenin kapağına benzer. Oynadı, açıldı mı, içinde ne yemek var anlarsın.”1

“İnsan, dilinin altında gizlidir. Bu dil, ruh kapısının perdesidir. Bir rüzgâr perdeyi kaldırınca, evin içerisi bize görünür.”2

Lahn-ı kavl

Hz. Peygamber, Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde Medine ahalisi genelde Müslüman oldu. Ancak on bin kadar nüfusu olan Medine’de yaklaşık bin kadar kimse münafıklığı tercih etti, Müslüman gibi görünüp küfür üzere yaşamayı seçti. Onlar hakkında gelen bir ayet, Hz. Peygambere hitaben şöyle demekteydi:

“Şayet dilesek, biz onları sana gösterirdik, sen de onları simalarıyla tanırdın. Fakat sen onları, sözlerindeki edadan tanırsın…”3

Sözlerindeki eda” şeklinde ayet mealinde ifade edilen durum, ayet metninde “lahn-ı kavl” şeklinde gelmiştir. Lahn-ı kavl, sözü evirip çevirmeyi, maksadına uygun bir şekilde bazan kinaye, bazan tariz gibi sanatlarla ifade edebilmeyi ifade eder.4 Münafık olan biri ve özellikle de bunu meslek hâline getirmiş olanlar, mü’minlerin yanında kelime ve cümleleri daha bir özenle seçerler. Töhmet altında kalmamak için aşırı bir gayret içinde olurlar. Zeytinyağı misali hep üstte kalmaya çalışırlar.

-Mesela, ehl-i imanla karşılaşınca “amenna” derler.5

-Şayet bir menfaatleri varsa, te’kitli bir şekilde “biz gerçekten sizinle beraberdik” derler.6

-Savaşa katılmamak için -Hendek’te olduğu gibi- yalandan bahane bularak “evlerimiz açık” deyip sıvışmaya çalışırlar.7

Ama bütün bunlara rağmen, münafık sözlerinde açık verir. Dikkat eden biri, sözündeki tutarsızlıklardan münafığı tanımakta zorlanmaz. İmanın kemâlini elde etmiş kimselere, münafığın hâli gizli kalamaz. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Mü’min’in ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah’ın nuruyla bakar.”8

Sivri dil

Bazı insanlar eleştirel bir dile sahiptirler. Kendilerinin çok eksileri ve eksikleri olmakla beraber, bunları görmezler de muhataplarına odaklanırlar, sivri bir dille onları eleştirirler.

Savaş gibi zor zamanlar, münafıkların karakterlerinin daha net olarak ortaya çıktığı vakitlerdir. Bunun örneklerini, Hendek Savaşı’nda da görmekteyiz. Onlardan şöyle bahsedilir:

“O vakit münafıklar ve kalplerinde maraz olanlar şöyle diyorlardı: Allah ve Rasulü, bize aldatmaktan başka bir şey va’detmedi.”9

Böyle diyerek, Rasulullahın Rum ve Fars diyarlarının fethini haber vermesini, sırf bir aldatma olarak görüyorlardı.10

“O vakit onlardan bir grup, ‘ey Medine halkı! Burası sizin duracağınız yer değil. Hemen dönün’ diyorlardı. Bir kısmı da, ‘evlerimiz açık’ deyip, Peygamberden izin istiyorlardı. Hâlbuki evleri açık değildi. Sırf kaçmak niyetindeydiler.”11

Savaşa katılmak isteyenlere engel olmak isteyen grubun, İbn Selül ve arkadaşları olduğu ifade edilir.12 Demek sözleri etkili olmuş ki, bir başka grup, “evlerimiz açık kaldı, Evdekilerin can emniyeti yok. Evlerimize gidelim, onları koruyalım” gibi yalandan bahanelerle cepheden kaçmaya çalışmaktadır.

“Eğer Medîne’nin etrafından evlerine girilse de, sonra kendilerinden küfre dönmeleri istense, az bir duraklamadan sonra hemen onu yapacaklardı.

Hâlbuki bundan evvel Allah’a söz vermişlerdi; arkalarını dönmeyeceklerdi. Allah’a verilen söz ise, mutlaka sorulacaktır.”13

Faraza, kâfirler her taraftan Medine’ye girseler ve bu münafıkları ve kalplerinde iman henüz tam yerleşmemiş olanları yakalayıp, küfre dönmelerini isteseler, bunlar az bir tereddütten sonra hemen küfre dönüvereceklerdi. Hâlbuki onlara düşen, imanda sebat etmek, arkalarını İslâm’a dönmemek idi.

“De ki: Ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermeyecektir. Kaçsanız da, çok az kaçabilirsiniz.

De ki: Allah size bir azap diler veya bir rahmet murat ederse, sizi Allah’tan koruyabilecek ve rahmetini engelleyecek kimdir? Onlar, kendilerine Allah’tan başka ne bir dost bulurlar, ne de bir yardımcı.”14

Şu ayetlerde ise, isim verilmeden onların portreleri çizilir, sözlerine yer verilir:

“Şüphesiz Allah, içinizden engel olmaya çalışan ve kardeşlerine ‘bize gelin’ diyenleri bilmektedir. Onlar, zora çok az gelirler. Size karşı bencildirler.

Derken korku geldiğinde, sen onları, ölüm sekeratı kendisine gelen kimse gibi sana bakar bir vaziyette görürsün. Korku gittiğinde ise, mala karşı son derece hırslı kimseler olarak, sizi sert bir dille eleştirirler. İşte bunlar, iman etmemiş kimselerdir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bu Allah’a kolaydır.”15

Münafıklar, zora gelmeyen kimselerdir. Allah yolunda savaşmayı gaye edinmek, hatta bu uğurda hayatını vermeyi canına minnet bilmek gibi ulvi değerlerden mahrumdurlar. Savaş esnasında korkulu anlar yaşandığında, ödleri patlayacak gibi olurlar. Korkularının derecesini gözlerinden okumak mümkündür. O esnada gözleri, ölmek üzere olan bir kimsenin bakışı gibi, zayıftır, ümitsizdir.

Korku hâli gittiğinde ise, kahraman kesilirler. Savaş esnasında çalışmayan ellerine bedel, savaş sonrası dilleri çok çalışır. Mü’minleri sert bir üslupla eleştirirler. Böyle yapmaları, iman etmemiş kimseler olmalarındandır.

“Münafıklar, düşman birliklerinin gitmediğini sanıyorlar. Eğer onlar, (ikinci bir defa) gelecek olsalar, münafıklar isterler ki çöldeki bedevîler arasında bulunsalar, sizin durumlarınızı sorsalar. Şayet içinizde olsalar, çok az savaşırlar.”16

Onlar için cephe gerisinde, savaş tehlikesi olmayan yerlerde bulunmak ve oradan vatanlarının son durumunu öğrenmek sevilen bir şeydir. Şayet cephede bulunsalar da, zaten pek işe yaramazlar. Canla başla çalışmazlar, erkekçesine savaşmazlar.

İşte Kur’an, Hendek Savaşı sebebiyle, münafıkların savaşta hâlini böyle tasvîr eder, onların portrelerini böyle çizer. Bunlar, hemen her savaşta görülebilen portrelerdir.

Dili eğip bükmek

Başkalarını aldatmaya çalışan kimseler, dillerini eğip bükerler, gerçekleri tahrife çalışırlar. Onların bu laf cambazlıklarını fark edip gerçekte dalavereci kimseler olduklarını anlamak mümkündür.

Kur’an, Yahudilerden bahsederken şöyle bir duruma da dikkat çeker:

Onlardan bir kısmı da var ki, (okudukları) Kitap’tan olmadığı hâlde Kitap’tan sanasınız diye Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler. ‘Bu, Allah katındandır’ derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah adına yalan söylerler.”17

Yani, Yahudilerden bir fırka da vardır ki, bunlar Tevratı okurken ağızlarını eğip bükerler, nazil olduğu şekilde okumak yerine muharref şeklini okumaya meylederler.18

Dil uzatmak

İslam Dininin düşmanları, Müslümanlara karşı elleriyle ve dilleriyle zarar vermeye çalışırlar. Hatıb Bin Beltea olayı münasebetiyle nazil olan şu ayetlerde bunun bir misalini görebiliriz. Şöyle ki:

Rasulullah’ın ashabından Hatıb Bin Beltea, Medine’ye gelen bir kadın vasıtasıyla, Hz. Peygamber’in Mekke’yi fetih hazırlığı içinde olduğunu Mekkeli’lere ulaştırmak ister. Durum vahiyle Rasulullah’a bildirilir. O da, bazı sahabileri kadını takiple görevlendirir. Ekip, görevi başarıyla ifa eder. Kadın, saçının arasından mektubu çıkarmak zorunda kalır. Rasulullah, Hatıb’ı getirtip bunu niçin yaptığını sorar. Hatıb, hıyanet etmediğini, fakat Mekke’deki yakınlarını korumak istediğini belirtir. Rasulullah, mazeretini kabul eder, cezalandırmaz.19

Bu münasebetle inen ayetler şöyle der:

“Ey iman edenler! Düşmanımı ve düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz onlara sevgi duyuyorsunuz, hâlbuki onlar Hak’dan size geleni inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inanıyorsunuz diye Peygamberi ve sizi (yurdunuzdan) çıkardılar.

Eğer sizler, benim yolumda bir cihad ve rızamı elde etmek için çıkmışsanız (onları dost edinmeyin). Siz, sevgi göstererek onlara sır veriyorsunuz. Ben, gizlediklerinizi de, açıkladıklarınızı da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, dosdoğru yoldan sapmış olur.

Eğer onlar sizi ele geçirirlerse, hepinize düşman kesilirler, art niyetle size ellerini ve dillerini uzatırlar ve küfre düşmenizi isterler.

Kıyamet günü akrabalarınız da çocuklarınız da asla size fayda veremez. Allah aranızda hüküm verir. Allah yaptıklarınızı görendir.”20

1 Rûmi, Mesnevi, (Tahiru’l- Mevlevî), VI, 390.

2 Rûmi, age. VI, 258.

3 Muhammed, 30

4 Isfehanî, s. 452-453

5 Bakara, 14

6 Ankebut, 10

7 Ahzab, 13

8 Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I, 41-42

9 Ahzab, 12

10 Beydâvi, II, 241

11 Ahzab, 13

12 Nesefi, Medârik, III, 297

13 Ahzab, 14-15

14 Ahzab, 16-17

15 Ahzab, 18-19

16 Ahzab, 20

17 Âl-i İmran, 78

18 Beydâvî, I, 166

19 Buhâri, Megazi,46; Beydâvî, II, 485; İbn Hişam, Siretu’n-Nebeviyye, IV, 40-41

20 Mümtehine, 1-3

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir