Ulu’l-Emre İtaat

Ulu’l-emr, idareci anlamındadır. “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin! Peygambere itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre de!” (Nisa, 59) âyeti, ulu’l-emre itaatı emreder. Hamdi Yazır, âyetle ilgili olarak şöyle der:

Allah ve Rasulü hakkında mutlak itaat, ulu’l-emr için ise, Rasule atfen ve mahza Rasule itaata tebean emrolunmuş ve bu suretle, tâbiiyet altında itaatin hem aynı kuvvetle mutlak olduğu gösterilmiş, hem de isyan mevkileri hükümden hariç bırakılmıştır.

Bundan dolayı, amirin kanun dışı emri memuru mes’uliyetten kurtarmaz.” (II, 1374-1375)

Nitekim bu mânâ, şu ayette açıkça kendini hissettirmektedir:

Şeytanın hâli gibi ki; hani insana ‘kâfir ol’ demişti de, insan kâfir olunca, ‘ben senden berîyîm, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım’ deyip yan çizmişti.” (Haşr, 16)

Demek ki, amirin Allah’a karşı masiyet emrinin yapılması, memuru mes’uliyetten kurtarmaz.” (VII, 4863)

Ulu’l-emre konusuyla ilgili olarak Hamdi Yazır şu ince mânâlara da dikkat çeker:

Mü’minlerden olmayan ulu’l emre itaat dinen vacib kılınmamıştır. Bu hususta itaat değil, varsa bir ahde riayet mevzu bahis olacaktır. Fakat itaatin olmamasından, behemehâl isyanın vücubunu anlamaya kalkışmamalıdır… (Yani, “sizden olan ulu’l-emre itaat edin!” âyetinden, “sizden olmayanlara isyan edin” mânâsı çıkmaz.)

Binaenaleyh, buradan gayr-i mü’min muhitte bulunan mü’minlerin şuna buna karşı isyankâr bir ihtilâlci vaziyetinde telâkki edilmemeleri ve belki mü’minlerin her nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’a ve Rasulüne karşı masiyetten kaçınmaları ve aynı zamanda kendilerinden olan ulu’l-emre itaat etmeleri ve tağutlara boyun eğmemeleri lüzumunu anlamak lâzım gelir.” (II, 1375)

Hz. Yusuf, kendi dininden olmayan bir hükümdar idaresinde görev yapmış; kardeşini yanında alıkoyması olayında görüldüğü gibi, fetanetini kullanarak dilediği tarzda harekete çalışmış, bu suretle babasının şeriatını Mısır’da tatbik yolunu açmıştır. (IV, 2901)

O’nun bu hâli, gayr-i Müslim idarelerde görev alanların hareket tarzlarına güzel bir model ve misal teşkil etmektedir.

Konunun tamamlayıcısı olarak şu ayet ve yorumuna da dikkat çekmekte yarar görüyoruz: “Hakikat, biz sana o kitabı hak ile indirdik. Tâ ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiğiyle hükmedesin.” (Nisa, 105)

Hak kâfire dahi taallûk etse yine haktır. Ve bir dinin kemâli, hukukî telâkkilerinin şümulü ve ciddiyetinde ve İslâm’ın en büyük inkişafı, âdil kuvvetinin tecelliyatında aranmak lâzım gelir. Kâfirin küfrü, hukukuna tecavüzü mubah kılmaz.” (II, 1451)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir