Temsilden Hakikate

“Kelimeler cama benzer;

görmeye yardım etmedikleri zaman görüşe engel olurlar.”1

Hakikatleri anlatmakta güzel bir vasıta olan teşbih ve temsil, bazen muhataplarca doğrudan hakikat zannedilir. Hâlbuki teşbih ve temsil hakikate şeffaf bir cam veya ayna olmalıdır. Camdan bakılınca arkası görülür, aynaya bakılınca aynanın kendisi değil, orada temessül edene nazar edilir.

Durum böyleyken bazıları camın arkasını görmemiş, aynadakine bakmak yerine aynanın kendisine bakıp kalmışlardır.2 Mesela Müşebbihe mezhebi, ayet ve hadislerdeki teşbih- temsil ve istiareleri hakikat olarak görmekten ortaya çıkmıştır.

Kur’ândaki müteşabih ayetler “Müteşabihat” başlığı altında tefsir usulü kitaplarında ele alınmıştır. Celaleddin Süyûti’nin “Te’vilu’l- Ehadisi’l- Mûhimeti li’t- Teşbih” adıyla müteşabih hadislerle ilgili müstakil bir eseri vardır. Müşebbihe ile ilgili bazı misaller çalışmamızın müteşabihat başlıklı kısmında ele alınacaktır. Burada birkaç misalle konuyu açmakta yarar görüyoruz:

1-İlk Kadının Yaratılışı

Konunun belki en çarpıcı misali Tevrat’ta Hz. Havva’nın yaratılışı anlatılırken, O’nun Hz. Âdemin kaburga kemiğinden yaratıldığının söylenmesidir:

“Rab Allah, adamın (Âdemin) üzerine derin uyku getirdi ve o uyudu. Ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapadı. Rab Allah, adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı.”3

Bu Hristiyanlarda öyle yerleşmiş bir inanç haline gelir ki, Andrea Vesalius (ö. 1564) ve yolundan gidenler, “Havva’nın Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılması yüzünden erkeklerin bir kaburga kemiği eksik olduğu,” şeklindeki iddiayı çürütünce, kilise ayağa kalkar. Vesalius, terk-i dâr ve diyara mecbur kalır.4

“Allah sizi bir tek nefisten yarattı ve ondan da (o nefisten) eşini yarattı”5

ayetinin açıklamasında bazı zatlar Kur’âna dayanarak Hz. Havva’nın Hz. Âdem ‘den yaratıldığını anlamak istemişlerse de, ayetin ifadeleri böyle bir anlayışa uygun değildir. Ayetteki “minhe” ifadesindeki “he” zamiri müennes olup nefse raci’dir. Hz. Havva müstakil ve Hz. Âdem ‘e mukabil olarak yaratılmıştır. Hamdi Yazır, bu konuda şu değerli açıklamaları yapar:

“Erkek ve dişi, zâtü’l-felkateyn gibi bir menşe’de inşikak etmiş, özellikleri ayrı, vazifeleri biri diğerini tamamlayan farklı tabiatlı bir çifttirler ve aynı zamanda bir aslın tenevvüüdürler… İnsanlığın başlangıcı, Âdem ve Havva diye ifade edilen bir çifte, yani bir erkekle bir kadına raci’dir ve bunlar arasında aslın birliğini ifade eden bir alaka vardır. Bu alakada erkek evvel, kadın sonradır. Binaneleyh, o kadın o erkeğin nefsinden münşaiptir, onun ruhundan kopmuştur… O kadının erkekten teşaubu bir evlat teşaubu gibi değildir. İki cinsi taşıyan bir kökten çatallanan ve ilerde birbirlerine telaki etmek üzere karşılıklı bir incizap besleyen ve ortak bir gayeye hizmet eden farklı özellikli fail ve kabil bir çift yaprakçığın inşikakı gibidir. Bu ise, topraktan insanın süzülmesi gibi, bizzat Allah’ın yaratmasıyla izah olunur.”6

Hz. Peygamber (asm), kadının eğe kemiğinden yaratıldığını, düzeltilmeye çalışılırsa kırılacağını söyler.7 Bazıları, hadisin ifadesinden, kadının böyle bir kemikten yaratıldığını anlamak istemişlerse de, Hamdi Yazır’ın da işaret ettiği gibi bu, erkekle kadının arasındaki tabiat farklılığına ve kadınların erkekleştirilmeye kalkışılması, onları kırıp atmak olduğuna tembih ihtiva eden bir temsildir.8 Nitekim hadisin farklı varyantlarında aynı mana teşbih edatıyla “Kadın eğe kemiği gibidir…” şeklinde ifade edilmiştir.9

Sabbağ, hadisi “parlak bir teşbih” olarak yorumlar. Kadındaki bu tabiattan kurtuluş söz konusu olamaz. Bunu bilen ve rıza gösteren mutlu yaşar. Allah’ın koyduğu tabiatı değiştirmeye kalkan ise, kadını kırmış olur, iş boşanmaya kadar varır.10

2-Mü’minlerin Anneleri

Kur’ân-ı Kerim Hz. Peygamberin hanımlarını mü’minlerin anneleri olarak niteler.11 Şüphesiz onların mü’minlerin anneleri olmaları her cihetle olmayıp bazı hükümler itibarıyladır. Mesela, anneyle evlenmek haram olduğu gibi, Hz. Peygamberin hanımlarıyla evlenmek de haramdır. Anneye hürmet göstermek gerektiği gibi, onlara da hürmet göstermek vaciptir. Bundan dolayı ayet beliğ bir teşbih olarak değerlendirilmiştir.12

3-Beyaz İplik – Siyah İplik

“Fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için.”13

Sahabeden Adiyy Bin Hatem Hz. Peygamberle sohbet ederken, bu ayetin gereğince yanında beyaz ve siyah iki iplik bulundurduğunu, bunlar birbirinden ayrılıncaya kadar sahur yaptığını söyler. Hz. Peygamber, Adiyy’in bu sözlerine tebessüm eder, ayetin anlattığının gündüzün beyazlığı ve gecenin siyahlığı olduğunu bildirir.14

4-Dünyada da Kör Ahirette de

“Kim burada (dünyada) kör ise, ahirette de kördür ve yolca daha sapıktır”15

Ayet, hidayet yoluna gelmeyen için bir istiaredir.16 Bu dünyada gerçekleri görmeyen kişi, köre benzetilmiştir.

Rivayet edilir ki, dinî ilimleri hayli bilen âmâ bir zat, Kur’ân’da mecaz ve istiarenin varlığına inanmayıp, bütün lafızları hakikat olarak kabul etmektedir. Kendisine “üstteki ayet hakkında ne dersin?” diye sorulunca aklı başına gelir, eski görüşünden vazgeçer, Kur’ân’da mecaz olduğunu kabul eder.17

“Gerçek şu ki, gözler kör olmaz. Lakin sinelerdeki kalpler kör olur”18 ayeti bu noktada bize rehberlik etmektedir. Zira Kur’ân’ın bir kısmı bir kısmını tefsir eder.19

5-Semadaki Dağlar

“…Allah semadan, ondaki dağlardan bir dolu indiriyor da onu dilediğine isabet ettiriyor…”20

Ayetin açıklamasında bazı ehl-i tefsir semada buzdan dağlar olduğunu söylemişse de,21 ayeti bedii bir istiare olarak yorumlamak Kur’ânın belağatına daha uygun olacaktır. Zira yağmurun geldiği dağlar hem renk, hem rutubet, hem de soğukluk itibariyle dağlara benzemektedir.22 Keza, o bulut yığınları büyüklük ve azamette yerdeki dağlardan geri değildir.

6-Necis İnsanlar

Ey iman edenler! Müşrikler ancak necistirler. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.”23

İbn Abbas bu ayete dayanarak onları domuz gibi necisü’l ayn (bizzat pis) saymış. Hasan-ı Basri, “bir müşrikle tokalaşan abdestini tazelemeli” demiş. Fakat mezhep imamları, bu iki ifadeden farklı bir şekilde meseleye yaklaşır. Ayetin “müşrikler ancak necistirler…” ifadesini teşbih-i beliğ olarak yorumlarlar. Onların necisliği şirk içinde olmaları, gusül almamaları, necasetten kaçınmamaları itibariyledir.24

Seyyid Kutub’un ifadesiyle, onların necisliği, gerçekte hissî değil manevidir. Dolayısıyla, cesetleri bizatihi necis değildir. Kur’ân’ın böyle ifadesi etmesi, Kur’ânî tecsim metodundan başka bir şey değildir.25

En büyük pislik olan şirke ve şirkten kaynaklanan ve her biri birer pislik olan günahlara dalmış olan müşriklerin bedenen temiz olmaları, kendilerini bu Kur’ânî hükümden kurtarmaz.

Habisat habisler içindir”26 ayetinin hükmünce, pis bir iç dünyaya sahip olan kâfirler ve müşrikler, pis şeylerden lezzet alırlar. Mesela, sütü değil şarabı severler, nikâhı değil zinayı seçerler, helalden değil haramdan kazanırlar.

1 Nejat Muallimoğlu, Bütün Yönleriyle Hitabet, İst. 1994, s. 373

2 Bkz. A. Kahir Cürcani, Delailu’l- İ’caz, s. 236

3 Tevrat, , Tekvin, 2/22-23.

4 A. Adnan Adıvar, Bilim ve Din, Remzi Kit. İst. 1980, s. 117.

5 Nisa, 1

6 Yazır, II, 1272-1275

7 Buhari, Enbiya,1; Nikâh, 80; Rada, 62; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, Çağrı Yay. İst. 1981, V, 8

8 Yazır, II, 1272-1273

9 Buhari, Nikâh, 79; İbn Haccac Müslim, Camiu’s – Sahih, (Sahihu Müslim), Çağrı Yay. İst. 1981, Rada, 65; Tirmizi, Talak, 12; Abdurrahman Darimi, Sünen, Çağrı Yay. İst. 1981, Nikâh, 45

10 Muhammed Lütfi Sabbağ, Et- Tasviru’l Fennî fi’l – Hadisi’n – Nebevi, el- Mektebetü’l- İslami, s. 53

11 Ahzab, 6

12 Bkz. Zemahşeri, III, 251; İbn Kuteybe, s. 124; Kurtubi, XIV, 82; Ebussuud, VII, 91; Sabunî, II, 517

13 Bakara, 187

14 Buhari, Tefsir, 2/28; İbn Cerir Taberi, Camiu’l – Beyan an Te’vili’l – Kur’ân, (Tefsiru’t- Taberi), Daru’l- Fikr, Beyrut 1995, II, 234; Râzî, V, 109; Kurtubi, II, 213- 214; Sabunî, I, 123

15 İsra, 72

16 Zemahşeri, II, 459-460

17 Sabunî, II, 174

18 Hacc, 46

19 Subhi Salih, Mebahis fi Ulumi’l – Kur’ân, Daru’l-İlm, Beyrut, 1368 h., s. 299

20 Nur, 43

21 Mesela bkz. Taberi, XVIII, 205; Râzî, XXIV, 191; İbn Kesir, VI, 78; Kurtubi, XII, 191. Bu tefsirlerde her iki manaya da dikkat çekilmiştir.

22 Nursî, İşaratu’l – İ’caz, s. 138

23 Tevbe, 28

24 Zemahşeri, II, 183; Ebussuud, IV, 57; Alûsî, X, 76

25 Kutub, fi Zılali’l – Kur’ân, III, 1618

26 Nur, 26

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir