Temsil ve Cedel

Ehl-i imanla ehl-i küfür arasında çeşitli şekillerde devam edegelen mücadele, temsil alanında da cereyan etmektedir. Kur’ân’ın ilk muhatabı olan Hz. Peygamber devrinde, O’nu zor durumda bırakmak için her türlü metodu deneyen ve her fırsatı kollayan müşrikler, Hz. İsa’dan bahis açılıp Hristiyanların O’na ibadet ettikleri medar-ı bahs olunca, buradan kendilerine bir pay çıkararak, aslında aleyhlerine olan durumu lehlerine göstermek isterler. Yani, “O’na ibadet edildiğine göre bizim ilahlarımıza hayli hayli ibadet edilir” derler. Bu münasebetle şu ayetler iner:1

“Meryem’in oğlu bir mesel olarak ortaya atılınca, kavmin keyiflenerek birbirlerine seslendiler. ‘Ya! dediler, bizim ilahlarımız mı hayırlı yoksa O mu?’ Bunu sana sırf bir cedel olsun diye ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı / tartışmacı bir kavimdir.”2

Ayetin iniş sebebi olarak şu olaya da yer verilir: “Siz ve Allah’ın madununda taptıklarınız cehennem odunusunuz”3 ayetini duyunca, İbn Zebari isimli müşrik, “bu hüküm biz ve ilahlarımıza mı has, yoksa bütün ümmetlere mi?” diye sorar. Hz. Peygamber “bütün ümmetlere” deyince İbn Zebari sevinçle “Ka’be’nin Rabbine yemin ederim seni mağlup ettim, der. Sen Meryem oğlu İsa’nın nebi olduğunu iddia edip, O’nu ve annesini methetmiyor muydun? Sen de biliyorsun ki Hristiyanlar o ikisine tapıyorlar. Yahudiler Üzeyr’e ve meleklere tapıyorlar. Eğer bütün bunlar ateşte iseler, biz ve ilahlarımız ateşte olmaya razıyız.” Onun bu sözleri, diğer müşriklerin de hoşuna gider, gülerler, gürültü çıkarırlar.4

Hâlbuki ayette onların batıl davasına delil olabilecek hiçbir şey yoktur. Ayetteki “siz ve Allah’ın madununda taptıklarınız” ifadesinde yer alan “ma” sılası akıl sahipleri için olmayıp, cansızlar için kullanılmaktadır. Sebeb-i nüzulün muhatapları ise, hayat ve akıl sahibi olmayan putlara tapmaktadırlar.5

Necran Hristiyanlarından bir grup Hz. Peygamberle konuşurlarken, Hz. İsa’nın babasız oluşundan hareketle O’nun ilahlığına delil getirmek isterler. Cenab-ı Hak bu konuda şu gerçeği bildirir:6 “Şüphesiz Allah katında İsa’nın meseli Âdem’in meseli gibidir.”7 Yani “anne ve babasız yaratılmak Âdemi ilah konumuna getirmediği gibi, babasız yaratılan İsa’nın da ilah olması gerekmez.”

Cenab-ı Hak, temsil hususunda da Hz. Peygamber’e ilahi te’yidini şöyle bildirir: “Onlar sana hangi meseli getirirlerse, biz sana gerçeği ve en güzel tefsiri getiririz.”8

Mesela, eline çürümüş kemikleri alıp ufalayan ve ardından Hz. Peygamber’e “bunları kim diriltir?” diye kafa tutan hakkında şu ayetler nazil olur:9

“Görmedi mi o insan, biz onu bir nutfeden yarattık da, şimdi apaçık bir düşman kesildi. Yaratılışını unutarak bize bir de mesel getirdi. ‘Çürümüş kemikleri kim diriltir’ dedi. De ki: Onları ilk defa inşa eden diriltir ve O, her türlü yaratmayı bilendir…”10

Konunun bir başka misalini şu ayette görmekteyiz:

“Onlardan öyleleri var ki Peygamberi incitiyorlar ve ‘O her söyleneni dinler bir kulaktır’ diyorlar. De ki: Sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a inanır, mü’minlere güvenir ve iman edenleriniz için bir rahmettir. Allah’ın rasulünü incitenler için elim bir azap vardır.”11

Araplar casusa “ayn: göz” dedikleri gibi, her söyleneni dinleyip kanan saf gönüllü kimseye de “üzün: kulak” derler. Rivayete göre münafıklardan bir grup Hz. Peygamberi zemmetmiş. Haber Hz. Peygambere ulaşınca telaşlanmışlar. İçlerinden biri demiş: “Korkmayın bir şey olmaz. O her söyleneni dinler bir kulaktır. Haberi ulaştıranı dinledi, rahatsız oldu. Biz de gider, özür dileriz, özrümüzü dinler, razı olur.”12

Ayette onların ayıplamak niyetiyle söyledikleri “kulak” ifadesi, başka bir mecraya kaydırılarak muhataplar ilzam edilmiştir. Yani, “evet O bir kulaktır. Lakin ne güzel kulaktır. Hayır ve rahmet kulağıdır. Bunlardan başkasını işitmez.”13

1 Râzî, XXVII, 221

2 Zuhruf, 57-58

3 Enbiya, 98

4 Râzî, XXVII, 221

5 Râzî, XXVII, 222

6 Râzî, VIII, 74; İbn Kesir, II, 40

7 Âl-i İmran, 59

8 Furkan, 33

9 Zemahşeri, II, 331; Beydâvî, II, 287; Kurtubi, XV, 39-40

10 Yasin, 77-79

11 Tevbe, 61

12 Zemahşeri, II, 199; Beydâvî, I, 410

13 Zemahşeri, II, 199. Ayrıca bkz. Yazır, IV, 2584

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir