Müteşabihat

Müteşabihat konusu bir cihetle meselemizle ilgilidir. Zira müteşabih kelimesi teşbihle aynı kökten gelmektedir ve onda da bir nevi benzetme vardır. Bu çok geniş konuyu, biz burada bizi ilgilendirdiği kadarıyla ele alacağız. Şöyle ki:

Kur’ân’ın bir kısım ayetleri muhkem, bir kısım ayetleri müteşabihtir. Muhkem, manaya delaleti vazıh olan; müteşabih, manaya delaleti kapalı olan ayetler için kullanılır.1 Muhkemin te’vili bilinir, mana ve tefsiri kolay anlaşılır. Müteşabihte ise, işkâl ve tereddüt vardır. Mananın çok vecihlere ihtimali söz konusudur. Muhkem asıl, müteşabih fer’dir.2 Yani muhkem ayetler Kur’ân ağacının kökü, müteşabih ayetler ise, o ağacın dalları durumundadır.

Cenab-ı Hak, şu ayette muhkem ve müteşabihin esaslarını bildirir:

“Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun bir kısmı muhkem ayetlerdir, bunlar Kitab’ın anası (esası)dır. Diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde şüphe bulunanlar, fitne niyetiyle ve te’viline gitmek için müteşabih ayetlere uyarlar. Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir ve ilimde rasih (kökleşmiş) olanlar ‘ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır’ derler. Bunları ancak akıl sahibi olanlar düşünürler.”3

Müteşabihattan bahseden bu ayetin bizzat kendisinde bazı teşbihler bulunmaktadır.

Ümmü’l Kitab” (Kitabın Anası)

Bu ifade ‘Kitabın aslı, esası’ manasını Kitabın Anası şeklinde bildirir. Nasıl ki çocuk anasıyla alakalıdır, başı daraldığında ona sığınır. Onun gibi, diğer ayetler de bu Ana Kitaba tabi ve onunla alakadardırlar.4 Bunun Türkçede bir benzerini “anayasa” ifadesinde görürüz.

İlimde Kökleşenler

Bu ifade, yere kök salmış sağlam bir ağacı hatıra getirir. Bazı ağaç böyle köklüdür. Bazı ağaç ise ufak bir rüzgârla savrulacak şekilde köksüzdür. Ayette, müteşabihata muhatap olacak bilginler, köklü bir ağaca benzetilmiştir.

Müteşabih ayetler, aklı işlettirmek, taklit zulmetinden kurtarmak içindir. Muhataplarına, köklü bir anlayışa ulaşmaları için, lugat, fıkıh gibi ilimlerin tahsiline lüzum hissettirir.5 Bu tür ayetler, insan aklının daha çok çalışmasını sağlamış, âdeta onu aklını kullanmaya zorlamıştır.6

İbn Kuteybe bu konuda şöyle der: Kur’ânın manaları açık olsaydı, onları bilmekte âlim ve cahil eşit bulunsaydı insanlar arasında birbirine üstünlük batıl olur, imtihan olmaz, yorum ortadan kalkardı. Hâlbuki ihtiyaç, insanı düşünmeye ve çözüm yolları aramaya sevkeder. Kâfi görmekle ise, acz ve düşüncesizlik ortaya çıkar. Bilge kişiler şöyle demişlerdir: “Zenginliğin ayıbı düşüncesizlik, fakirliğin fazileti arayışa sevketmesidir.”7

Müteşabihat ufuk açıcıdır. Ulaşılan her ufuktan ilerde bir başka ufuk kendini gösterir. Böylece, idrak bir ufuktan bir başka ufka açılır, düşünce monotonluktan kurtulur, Kur’âna yönelenler “ufuk-u âlâ“ya doğru yol alırlar.

Müteşabih ayetler hususunda iki yol izlenmiştir:

1. Selef “bunlara inanmalı, fakat onların gerçek bilgisini Allah’a havale etmeli” der.

2. Sonra gelenler ise, zahiri anlamına yormak mümkün olmayan ayetleri te’vil cihetine giderler.

Selef bilginleri müteşabihle ilgili Âl-i İmran suresi yedinci ayette “… onun tevilini ancak Allah bilir” kısmında dururlar. “Ve ilimde râsih olanlar…” kısmını müstakil cümle kabul ederler. Müteşabihatı te’vil edenler ise, “…Onun te’vilini ancak Allah bilir ve ilimde rasih olanlar (bilir) şeklinde vakıf yaparlar.8

Kanaatimizce bir orta yol bulmak mümkündür. İlimde kökleşmiş olan rasihun’un bütün müteşabihatı bilmesi elbette mümkün değildir. Ama bazı müteşabihatı bilmeleri ve salt imanın ötesinde, bu müteşabihatla ilgili bazı yorumlarda bulunmaları hiç de garipsenecek bir durum değildir. “Müteşabihatın bir kısmını ilimde nüfuz kesbedenlerin bilmesi, ilme ve insanlığa çok görülmemelidir.”9 Müteşabih ayetler sadece iman edilmek için değil, aynı zamanda anlaşılmak için gelmiştir. İslâmî düşüncenin inkişafı, müteşabihatın muhkem ayetler rehberliğinde yorumuyla gerçekleşecektir.

“Doğrusunu Allah bilir” kaydıyla “bu müteşabih ayetten murat bu olabilir” diye göstermek, “Onlar Kur’ân’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa bazı kalplerde kilitler mi var”10 ayetinin mucibince amel etmektir. Müteşabihatı bütünüyle yorum dışı bırakmak ise, aynı surede beş defa tekrarlanan “Biz Kur’ân’ı zikr (öğüt) için kolaylaştırdık. Yok mu düşünen?”11 ayetine aykırıdır.

Şimdi misal olarak bazı müteşabih ayetlere bakmaya çalışalım:

1-Allah’ın Eli

“Şüphesiz sana biat edenler ancak Allah’a biat ederler. Allah’ın eli onların elinin üstündedir.”12

Ayet Hudeybiye Seferiyle alakalıdır. Umre niyetiyle Mekke’ye doğru yola çıkan Hz. Peygamber ve ashabı, Hudeybiye mevkiinde durdurulur, Mekke’ye girmelerine izin verilmez. Hz. Osman elçi olarak Mekke’ye gönderilir. Hz. Osman’ın gelişi gecikir ve hatta öldürüldüğü hakkında bir şayia çıkar. Bunun üzerine Hz. Peygamber ashabından biat alır.13 Biatta Hz. Peygamberin eli yukardadır. Ashabın O’na biatı, üstteki ayetin hükmüyle Allah’a biat olarak değerlendirilmiştir. Zemahşerinin de belirttiği gibi, ayette “tahyil” metodu vardır. Allah elbette azalardan, maddi sıfatlardan münezzehtir. Mana şudur: Peygamberle akit yapmak Allah ile akit yapmak gibidir.14 Nitekim şu ayet buna dikkat çeker: “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.”15

Ayette geçen “Allah’ın eli” ifadesi Müşebbihe ve Mücessime tarafından maddi, mücessem bir el olarak anlaşılmak istenmişse de, cumhur böyle yorumlamaktan kaçınmıştır. Zira “devletin eli” dediğimizde nasıl mücessem bir el anlaşılmazsa, “Allah’ın eli” dediğimizde de anlaşılmamak lazım gelir. “Allah’ın eli” ifadesi, Onun kudreti, yardımı, nimeti, koruması, kahr ve galebesi tarzında yorumlanmıştır.16

2-Rahman’ın Arşı

“Rahman arşa istiva etti.”17

Arş ile ilgili ayetler, hakkında en fazla konuşulan müteşabihattandır. Arş, kelime olarak, taht anlamındadır.18 Esasen “sakf” demektir ki, bir binanın veya yerin ulvi muhitini teşkil eder. Çadır ve çardak gibi yükselen ve gölge veren her şeye de ıtlak olunur.19 Arş, eski Türklerde devletin idare merkezi olan otağ gibi bir kullanıma sahiptir.

“Arş” kelimesi Kur’ân’da yirmi altı defa geçer. Bunlardan yirmi biri Allah’ın tasarrufuyla, beşi de beşerî arşla ilgilidir. İnsanların arşından bahseden bu beş ayetten biri Hz. Yusuf’un, dördü de Belkıs’ın tahtı ile alakadardır.20

Mücessime, Arş’ı cismani bir taht ve Rahman’ın Arş’a istivasını maddi bir oturuş olarak anlamak istemişlerse de, ilgili ayetlerin bu tarz yorumu Kur’ân’ın esaslarına, muhkematına aykırıdır. Hamdi Yazır’ın ifadesiyle “aklen ve şer’an pek büyük bir cehalettir.”21 Keza, Hamele-i Arş’tan bahseden ayetlerden hareketle, İlahi Arşı meleklerin omuzuna yükleme gayreti, haktan inhiraftır. Arş, genelde müfessirler tarafından ilahi saltanattan kinaye olarak değerlendirilmiştir.22 Yani, nasıl ki bir hükümdar tahtına oturur, emir ile ülkesini idare ederse, Cenab-ı Hak dahi, emir ve iradesiyle âlemde hükmeder, tasarrufta bulunur.

Bu konuda Hamdi Yazır şu kıymettar açıklamaları yapar:

“Arşta cismiyetin zaruriyeti iddia olunamaz… Bir hükümdarın tahtına cülus edip kurulması mefhumunda bile asıl maksut olan mana, cismanî bir cülus değil, hükümdarlık sıfatıyla ittisafıdır. Bu öyle bir manadır ki, hükümdarın taht sayesinde değil, tahtın hükümdar sayesinde kıyamını ifade eder ve bir hükümdarın tahtında istikrarı, cismen taht üzerinde oturup kalması değil, hâkimiyetinde devam ve bekası demek olur.”23

“Arşa hamele olan (Hamele-i Arş) ve Arş’ın etrafında olanlar, hamd ile Rab’lerini tesbih ederler ve O’na inanırlar.”24

ayetini Mücessime kendi görüşlerine delil olarak kullanır. Müfessir Zemahşeri, ayetle ilgili şu yorumda bulunur:

“Şayet Allah Arş’a oturmuş olsaydı Hamele-i Arş ve Arşın çevresinde olan melekler O’nu görürlerdi. Ayetin “Ona inanırlar” kısmı, durumun böyle olmadığına bir tembihtir.”25

Fahreddin Râzî bu yorumla ilgili olarak şöyle demekten kendini alamaz: “Allah Keşşaf sahibini rahmetine mazhar kılsın. Kitabında sadece bu nükte bile olsa, ona fahr ve şeref olarak kâfi gelirdi.”26

3-İlahi Kalem

“Kalem’e ve onların yazdıklarına yemin ederim.”27

Ayette, “onların yazdıklarına” ifadesinin, Âdemoğullarının amellerini yazan melekler veya doğrudan insanlar olduğu söylenmiştir.28 Melekler insanların amellerini yazdıkları gibi, insanlar da kalem vasıtasıyla devamlı bir şeyler yazmaktadır. Hatta şairler bu ayetle istidlalde bulunarak kalemleriyle iftihar etmişler, kalemi kılıçtan üstün görmüşlerdir.29

Ancak Hz. Peygamber kalem’in bir başka yönünden bahseder. Allah’ın en önce kalem’i yarattığını söyler ve “nurdan bir kalemin nurdan bir levhaya, olacak her şeyi Allah’ın emriyle yazdığını” bildirir.30 Bu İlahi kaleme “kader kalemi” denilmiştir.31 Şu kâinat, kader kalemiyle yazılan muhteşem bir kitaptır.

Bu son misalde de görüldüğü gibi, müteşabihat düşünce ufkumuzu açmakta, çok iyi bildiğimizi zannettiğimiz bir kelime bile, birden bizi farklı bir mana boyutuyla karşı karşıya getirebilmektedir.

1 Subhi Salih, s. 282

2 Kurtubi, IV, 8-9

3 Âl-i İmran, 7

4 Sabunî, I, 185; Ebu Zehra, s. 258- 259

5 Râzî, VII, 172

6 Celal Kırca, Kur’âna Yönelişler, Fecr Yay. Ankara, s. 42

7 İbn Kuteybe, s. 86

8 Râzî, VII, 176; İbn Kesir, II, 7-8; Kurtubi, IV, 12-14; Subhi Salih, s. 284-285; Kırca, s. 45-46

9 Kılıç, İslamda Sembolik Dil, s. 24

10 Muhammed, 24

11 Kamer, 15, 17, 22, 32, 40

12 Fetih, 10

13 İbn Kesir, VII, 333; İbn Hişam, Siretu’n – Nebeviyye, Daru İhyai’t – Türasi’l – Arabi, Beyrut, 1971, III, 331

14 Zemahşeri, III, 543

15 Nisa, 80

16 Bkz. Râzî, XXVIII, 87; Kurtubi, XVI, 177

17Taha, 5

18İ bn Manzur, VI, 313; Nesefi, II, 238; Alûsî, XIX, 190; Bursevi, IV, 320; Zerkani, II, 290-291

19 Yazır, III, 2126-2127

20 İlgili ayetler için M. Fuad Abdülbaki’nin Mu’cemu’l- Müfehres “arş” maddesine bakılabilir.

21 Yazır, III, 2184

22 Râzî, XIV, 115; Beydâvî, I, 342; Seyyid Şerif Cürcani, Ta’rifat, Daru’l- Kütübi’l – İlmiyye, Beyrut, 1983, s. 150; Alûsî, VIII, 134; Abdüsselam Silmî, Mecazü’l – Kur’ân, Tahkik: Muhammed İbnü’l- Hâc, ts. s. 444-445; Yazır, III, 2177; Nursî, Sözler, s. 362; Kutub, fi Zılali’l- Kur’ân, III, 1767

23 Yazır, III, 2178-2179

24 Mü’min, 7

25 Zemahşeri, III, 361

26 Râzî, XXVII, 32-33

27 Kalem, 1

28 Kurtubi, XVIII, 148

29 Kurtubi, XVIII, 146-147

30 Aclûnî, I, 263-264; İbn Kesir, VIII, 210-212

31 Râzî, XXX, 78; İbn Kesir, VIII, 213

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir