Mesel

“Mesel” kelimesi eş, benzer anlamındadır. Kendisinde garabet bulunan bedi’ sözdür. Bu garabet onu dillere destan yapmış, beldelerde seyeran ettirmiştir.1

Meselde temel umde olan garebet2 onun diğer sözlerden farklı olması demektir. Bu özelliği sebebiyle, mesel dillere destan olur, ağızdan ağıza, nesilden nesile yayılır gider. Sözgelimi Hz. Musa ile Firavunun mücadelesi dillere destan olduğundan hemen her devirde kendilerine atıfta bulunulmuştur. Mesela 1980 sonrasında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi seçmeli olmaktan çıkarılıp zorunlu derslerden kabul edilince, bundan rahatsızlık duyan gazetecilerden biri şu yorumu yapmıştı: “Bu, Firavnun kucağında Musa’ların büyümesi demektir.”

Kendisinde garebet olan her hayret verici hal, sıfat veya kıssa için “mesel” tabiri kullanılır.3 Mesela, Hz. İsa’nın babasız yaratılışı ile ilgili olarak “Şüphesiz Allah katında İsa’nın meseli Âdem’in meseli gibidir”4 denir. Burada söz konusu olan her iki peygamberin hayret verici halleridir. Zira Hz. Âdem anne-babasız olarak doğrudan topraktan yaratılmış, Hz. İsa ise, sadece anne ile dünyaya gönderilmiştir.

Bazı ayetlerde “müttakilere va’dolunan cennetin meseli şöyledir…” denilmekte ve ardından cennetin hayret verici tavsifi yapılmaktadır.5 Bu anlatımda, “şu dünyada cenneti hakkıyla tasavvur edebilmek mümkün değildir, ama şöyle bir meselle bu dünyadan cennete bakabilirsiniz” mesajı vardır.

Kehf suresinde anlatılan iki kişinin hayret verici maceraları ve Yasin suresinde anlatılan “Ashab-ı Karye”nin durumları, meselin kıssalar için kullanımına birer misaldirler.6 Onların bu halleri dillere destan olmuş, sonraki nesillerde ibretle kendilerinden bahsedilmiştir.

Mesel ve temsil, aslında aynı kökten gelir. Her mesel, aynı zamanda bir temsildir. Ancak her temsil mesel değildir. Temsil, şöhret bulup yaygınlaşınca mesel olur.7 Temsilde olduğu gibi, meselde de asıl, teşbihtir.8

Bir de edebiyatımızda kullanılan “irsal-i mesel” san’atı vardır. İrsal-i mesel, gerçekte bir teşbihtir. Ancak bu teşbih çok yönlüdür.9 İrsal-i mesel, vaktiyle bir olay veya tecrübe münasebetiyle söylenmiş olup, “atalar sözü” diye dilden dile dolaşan güzel sözlere denir. “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfler de yer” sözü böyle bir irsal-i meseldir.10

-Nice nimetlere mazhar insanların bu nimetlerin farkına varmadıklarını ifade ederken, “ol mahiler ki derya içredür, deryayı bilmezler” demek;

-yapılan iyiliğin asla unutulmayacağını söylerken, “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” atasözünü hatırlatmak;

-hocalara hürmetten bahsederken, “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” vecizesini söylemek, irsal-i mesele birer örnektir.

Keza,

“Mangal kenarı kış gününün lâlezarıdır.”

“Gök gürlerse az yağmur yağar.”

“Kurt dumanlı havayı sever.”

“Debbağ sevdiği deriyi yerden yere vurur.”11 ifadeleri de birer irsal-i meseldir.

Namık Kemal’in şu ifadeleri, güzel birer irsal-i meseldir:

“Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma.

Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr u kıymetten.

Muini zâlimin dünyada erbab-ı denaettir

Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî insafa hizmetten.”12

Yani, şanlı milletimiz şu anda zor durumlarda olsa bile, yere düşmüş bir cevher gibidir. Cevher yerde iken yine kıymetlidir. Zâlimlerin şu dünyada yardımcıları, alçak insanlardır. İnsafsız avcıya hizmet etmekten zevk alan, ancak köpektir.

Ziya Paşa’nın Bendleri de birer irsal-i mesel niteliğindedir. Mesela,

“İdrak-i meâlî bu küçük akla gerekmez

Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.”13

Yani, akıl terazisi her meseleyi tartamaz. Bazı meseleler aklın idrak boyutunu aşar.

“Bed asla necabet mi verir üniforma?

Zerdüz palan vursan eşek yine eşektir.”14

Yani, asaleti olmayan insanlara üniforma bir şeref kazandırmaz. Eşeğin palanı altından bile olsa, o yine eşektir.

Son olarak Selahaddin Şimşeğin her biri birer vecize olan cümlelerinden bazılarına bakalım:

“Yanlış yazılacak seneleri silmeye ihtiyarlığın silgisi yetmez. Hayat, ancak dosdoğru yaşamaya yetecek kadardır.”

“Engel olunmayan kötülük engel olunamaz olur! Ejderhalar doğduklarında yavruydular!”

“Düşmanın açık bıraktığı kapılar onun istediği yere çıkar. Örümcekler kendi ağlarına takılmazlar.”

“Sonuçlar birikimlerin çocuğudur. Boş bardağı hiçbir damla taşıramaz.”15

Bu tarz meseller, kolay hatırda kalan birer vecize olarak halkın dilinde yerleşir, günlük hayatta sıkça kullanılır. Bu zaviyeden Kur’ân’a baktığımızda, çok çarpıcı ifadeler karşımıza çıkmaktadır. Veli Ulutürk’ün ifadesiyle, “bazı ayetler gayet veciz, şümullü manalara sahip ve halk tarafından kolayca söylenebildikleri için Müslümanlar arasında dilden dile dolaşarak ‘el-Meselü’s- Sair’ yani atasözü veya deyim halini almıştır.”16 Bunlara “kamin emsal” diyenler de olmuştur. Şimdi bunlardan bazılarına kısaca bakmaya çalışalım:

“Kötü tuzak, ancak sahibinin başına geçer.”17

Kur’ân-ı Kerim, bu ifadeyi peygamberlere karşı kibirlenen, hile ve tuzak hazırlayanlar için kullanmıştır. Bununla, “başkasına çukur kazan, içine kendi düşer” manası ifade edilmektedir.18

“Evlere kapılarından gelin.”19

Hz. Peygambere ayın önce ince bir hilal olması, gittikçe kalınlaşıp dolunay haline gelmesi ve ardından tekrar incelip ilk başlangıç haline gelmesinin sebebini sorarlar.20 Bu münasebetle inen ayette şu cevap verilir:

“Sana hilalin durumlarından soruyorlar. De ki; Onlar insanların muameleleri ve hac için vakit bildirir. Bununla beraber iyilik evlere arkalarından gelmeniz değildir. Lakin iyilik, haramlardan sakınanın iyiliğidir. Evlere kapılarından gelin…”21

Ayet, bir cihetle mesel manası taşımaktadır. Yani, “bu halinizle siz kapıyı bırakıp eve arkadan gelene benziyorsunuz. Meselelerinizi tersinden yapmak bir iyilik değildir. İyilik takvadadır” mesajı verilmektedir.22 Zira Hamdi Yazır’ın da dikkat çektiği gibi, Rasulullah’a astronomi sorusu sormak, İlahi hikmet ve hükümleri beyan ve tebliğ için gönderilmiş bulunan peygamberi -haşa- bir gökbilimci ve Kur’ânı bir astronomi kitabı yerine koymak ve fen bilimlerinin maksatlarıyla nübüvvet ilminin gereklerini ayıramamak, işe tersinden başlamak demektir. Dolayısıyla “siz böyle yapmayın, evlere kapılarından gelin! İşlere doğru yol ile layıkı vechile girişin, aksilik etmeyin. Bir sual sorarken de halinizi bilin, malayani ile uğraşmayın!”23 mesajı verilmiştir.

“Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır.”24

Ayet, Hz. Peygamberin azatlı kölesi Zeyd Bin Harise münasebetiyle veya zıhar olayına bir cevap niteliğinde gelmiş olmakla beraber, aynı zamanda bir irsal-i mesel özelliği de taşımaktadır.25 Şöyle ki:

Zeyd Bin Harise, Hz. Peygamberin azatlı kölesidir. Hz. Peygamber, peygamberlik şefkatiyle O’na “oğlum” diye hitap etmekte ve sahabiler de Hz. Zeyd’i Peygamberin oğlu olarak çağırmaktadır. Hz. Peygamber, Zeyd’i Zeyneb’le evlendirir. Zeyd, Zeyneb’le imtizaç edemeyince onu boşar. Hz. Peygamber, Zeyneb’le evlenince bazıları “oğlunun boşadığı hanımla evlendi” şeklinde yaygara yapacak olurlar. Bu münasebetle inen ayetlerde “Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır” ifadesi de yer alır. Yani, “Bir insan için iki kalp olmadığı gibi, bir çocuk için iki baba olamaz.”

Zıhara cevap niteliğinde olmasına gelince: Zıhar, bir adamın hanımını annesine benzetmesidir. Zıharda “Anam bana nasıl haramsa, sen de bana öyle haramsın” telakkisi söz konusudur.26 Araplarda yaygın olan bu âdetin düzeltilmesi sadedinde “Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır. Ve kendilerinizden zıhar yaptığınız zevcelerinizi analarınız kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır”27 ayetiyle bunun hükmü beyan edilmiştir. Yani, bir adam için iki kalp olmadığı gibi, zıharda bulunduğu kadın da annesi olamaz.

“Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmamıştır” ifadesi, Kur’ân’ın evrensellik özelliğinden hareketle bir irsal-i mesel olarak da yorumlanabilir. Mesela bu ifade, “iman ile inkâr bir gönülde birleşmez” manasını te’kiden kullanılabilir.28 Zira bir kalpte birbirine mugayir iki inanç bir arada bulunamaz.29

Bursevi’nin yorumuyla: “Kalp sadece muhabbet için yaratılmıştır. Kalp bir olduğuna göre muhabbet de birdir. Dolayısıyla kalp, gerçek mahbup olan Allah’tan başkasının muhabbetine elverişli değildir. Kalıp ve kalbiyle dünya ile meşgul birisi, ahiret sevgisi, Allah sevgisi iddiasında bulunsa davasında yalancıdır.”30

Kur’ân-ı Kerim ayetlerinde irsal-i mesel olarak değerlendirebileceğimiz daha nice ayetler vardır. Numune olarak bir kısmına dikkat çekmek istiyoruz:

-“İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir.”31

-“Her bilenin fevkinde bir bilen vardır.”32

-“Kötülüğün karşılığı misli bir kötülüktür.”33

-“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe ulaşamazsınız.”34

-“Kim bir kötülük işlerse onun karşılığını görür.”35

-“Hoşlanmadığınız bir şey hakkınızda hayırlı olabilir.”36

-“Nice az topluluklar, çok topluluklara Allah’ın izniyle galip gelmiştir.”37

-“Allah hiçbir nefse kaldıramayacağı şeyi yüklemez.”38

-“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”39

-“Herkes kendi haline göre hareket eder.”40

-“Her hizip kendilerindekine güvenmektedir.”41

Mesel kelmesinin çoğulu “emsal”dir. Kur’ân’ın her tarafında saçılmış inciler misali bulunan emsal, onun i’cazının esrarından bir sırdır.42 Emsal, birer fikir hazinesi ve o fikirlerin neşir vesilelerindendir.43 Avamdan olan kimselerin bile kolayca hatırında kaldığından, emsal için “hikmet-i avam” ve “felsefe-i umum” denilmiştir.44

Hz. Peygamber, emsale de temas eden bir sözünde şöyle der:

“Kur’ân beş vecih üzere inmiştir: Helal, haram, muhkem, müteşabih ve emsal. Helalle amel edin. Haramdan kaçının. Muhkeme tâbi olun. Müteşabihe iman edin ve emsalden ibret alın.”45

Başlıca Emsal Kitapları

Pek çok emsal kitabı yazılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

a-Tefsir Alanında

El- Emsalü’l- Kamine fi’l- Kur’ân, (Hüseyn Bin Fadl)

El- Emsal, Hakim Tirmizi

Emsalü’l- Kur’ân, (Ebu Abdurrahman es- Silmi en- Nisaburi)

Emsalü’l- Kur’ân, (Hasen Ali Bin Muhammed el- Maverdi)

Emsalü’l- Kur’ân, (İbn Kayyim el-Cevziye)

Emsalü’l- Kur’ân, (Mahmud Bin Şerif)

Muhadarat fi Emsali’l- Kur’ân, (Emin Hûli)

El-Mesel fi’l- Kur’âni’l – Kerim, (Münir Kadı)

El-Emsal fi’l- Kur’âni’l – Kerim, (Muhammmed Cabir Feyyaz)

El-Emsalü’l- Kur’âniyye, (Muhammed Bekir İsmail)

Delalatu’l- Emsal fi’l- Kur’âni’l – Kerim, (Mahmud Bin Şerif)

Es- Suretu’l- Fenniyye fi’l- Meseli’l- Kur’ânî, (Muhammed Hüseyin Ali Sağir)

El- Emsal ve’l- Misl ve’l- Mesülat fi’l- Kur’âni’l- Kerim, (Semi’ Atıf Zeyn)

Emsal ü’l- Kur’ân, (Abdurrahman Hasen Habenneke Meydani)

Darbu’l- Emsal fi’l- Kur’ân, (Abdülmecid Beyanuni)

El-Emsal fi’l- Kur’ân, (Şerif Mansur Bin Avn Abdali)

Kur’ânda Temsilî Anlatım, (Veli Ulutürk)

b-Hadis Alanında

Revaiu’l- Beyan Fi Emsali’n- Nebeviyye, (Mahmud Seyyid Hasen)

Emsalü’l- Hadis, (Abdülmecid Mahmud)

Et- Tasviru’l Fennî fi’l- Hadisi’n- Nebevi, (Muhammed Lütfi Sabbağ)

El-Emsalü’n- Nebeviyye ve Hikemüha, (Ali A. Fettah Ali)

c-Osmanlıca

Türkî Durub-u Emsal, (Ahmet Vefik Paşa)

Emsal, (Şemseddin Sami)

Durub-u Emsal, (İzzet Hamid)

Durub-u Emsal-i Osmaniye, (Şinasi)

1 Ebussuud, I, 50

2 Ebu’l-Berekat Nesefi, Medariku’t – Tenzil ve Hakaiku’t – Te’vil, Kahraman Yay. ist. 1984, I, 23

3 Ebussuud, I, 50; Yazır, I, 243-244

4 Âl-i İmran 59

5 Mesela bkz. Ra’d 35 ve Muhammed 15

6 Bkz. Kehf, 32-44 ve Yasin, 13-32

7 Kazvînî, s. 128; Abdali, s. 42

8 Meydanî, s. 19

9 Tarlan, s. 45

10 Bkz. Yazır, I, 243-244

11 Bkz. İzzet Hamid, Durub-i Emsal, İst. 1339 h. s. 4-22

12 Kaplan, Mehmet, Şiir Tahlilleri (1), Dergâh Yay. İst. 1981, s.37

13 Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, s. 45

14 Akyüz, age, s. 48

15 Şimşek, s. 14, 21 ve 26

16 Veli Ulutürk, Kur’ânda Temsili Anlatım, İnsan Yay. İst. 1995, s. 23

17 Fatır, 43

18 Zemahşeri, III, 278

19 Bakara, 189

20 Zemahşeri, I, 340; Râzî, V, 120; Beydâvî, I, 108

21 Bakara, 189

22 Zemahşeri, I, 341

23 Yazır, I, 685

24 Ahzab, 4

25 Bkz. Kurtubi, XIV, 78 – 79

26 Beydâvî, II, 239

27 Ahzab, 4

28 Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, Milliyet Yay. İst. 1995, IV, 2043

29 Kurtubi, XIV, 79

30 Bursevi, VII, 134

31 Rahman, 60

32 Yusuf, 76

33 Şûra, 40

34 Âl-i İmran, 92

35 Nisa, 123

36 Bakara, 216

37 Bakara, 249

38 Bakara, 286

39 Zümer, 9

40 İsra, 84

41 Mü’minun, 53; Rum, 32

42 Beyanuni, s. 23

43 Beyanuni, s. 79

44 Nursî, İşaratu’l – İ’caz, s. 126

45 Zerkeşi, I, 486

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir