Kâfirin Akıbeti

Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara imanı kibirlerine yediremeyen kimselere semanın kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçmeyince cennete giremezler. İşte mücrimleri biz böyle cezalandırırız.”1

Bu ayet, ilahi ayetleri yalanlayan ve imanı kibirlerine yediremeyenlerin akıbetiyle ilgilidir.

Ayette geçen “devenin iğne deliğinden geçmesi” bizim “balık kavağa çıkıncaya kadar” meselemiz gibi, bir şeyin muhale talikini ifade eder.2 Yani, deve iğne deliğinden geçmediği gibi, bu kâfirler de asla cennete giremezler.

Ayette deve “cemel” kelimesiyle geçer. “Ceml” şeklinde bir kıraatle deveyi halat yapanlar olmuşsa da, cumhur “cemel” olarak okumuştur. Gerçi halat da iğneden geçmez. Fakat iğne deliği darlıkta, deve de büyüklükte mesel olduğundan, bu tarz ifade daha beliğdir.3

Bir de, deve girebileceği yere kendi girer. Halat ise, başkasının müdahalesiyle girer. Şimdi devenin iriliğinden başka, bizatihi hareketli bir canlı olması, sonra boynu, hörgücü, ayaklarıyla özel şekli dahi, bütün eğri büğrülüğü ve acayibiyle göz önüne getirildiği zaman iğne deliğine girmesindeki akıldan uzak görme fikri ve imkânsız oluşu hayale öyle bir kuvvetle tebarüz eder ki, bu kuvvet halatta yoktur.4

Sema kapılarının açılmaması” meselesi ise, değişik şekillerde açıklanmıştır. Bu cümleden olarak,

-Duaları müstecap olmaz.

-Ruhları yükselmez.5

-Biraz fırlasalar bile mealiye nüfuz edemezler. Melekûtun sırlarına eremezler, düşerler.6

-Üzerlerine bereket inmez, kendilerine yardım edilmez.7

Râzî, ayetin bu kısmıyla ilgili şu açıklamayı yapar:

Ruhlar, ya semadan kendilerine hayırlar inmesi veya amellerinin semaya yükselmesiyle mutlu olurlar. Bu da delalet eder ki, semavat, ruhların sürur ve saadet diyarıdır. Hayırlar ve bereketler oradan iner, kemal-i saadeti elde eden ruhlar oraya yükselir.”8

Şu ayet de kâfirin akibetiyle ilgilidir:

“O inkâr edenler toplanıp cehenneme sevkedilecekler. Ta ki Allah habisi temizden ayırsın ve habisi birbiri üzerine yığsın da hepsini cehenneme koysun!”9

Ayette geçen “habisi birbiri üzerine yığsın” ifadesi kâfirleri atılacak değersiz şeyler olarak tasvir etmektedir.10 Bilindiği gibi kıymetli şeyler muhafaza edilir, cüruf ve posa ise atılır. Kâfir, insanlığın cürufu ve posası kabilinden olduğundan, akıbeti onların akıbetine benzemektedir.

Veya ayet, toplama kamplarında olduğu gibi, zindana üst üste yığılan kimselerin perişan halini tasvir etmektedir.11

Kur’ân’ın kâfirin dünyasını teşbih ve temsillerle nasıl tasvir ettiğine ayırdığımız bu bölümü, onların dünyadan ayrılmasını anlatan şu ayetle noktalamak istiyoruz:

Sonuç itibariyle ne gök ağladı üzerlerine, ne de yer…”12

Ayet, Firavun ve yandaşlarının denizde boğularak ölmelerinin peşinde bu hükmü bildirir.

Araplar değerli bir şahıs öldüğünde “gök ve yer ona ağladı” derlermiş. Ayet ayrıca “gök ehli olan melekler ve yer ehli olan insanlar onlara ağlamadı” şeklinde de açıklanmıştır.13

Ayetin üslubu, bir aşağılama, bir küçümseme halini canlandırır. “Bu zalimleri, bu azgınları gökte ve yerde hiç kimse ciddiye almıyor. Gökte ve yerde kimse üzülmüyor onların yok oluşuna. Bir karıncanın, bir böceğin yok olup gidişi gibi kayboluyorlar ortadan.”14

1 A’raf, 40

2 Yazır, III, 2161. Ayrıca bkz. Meydanî, s. 151

3 Zemahşeri, II, 78; Râzî XIV, 77; Kurtubi, VII, 132-133; Ebussuud, III, 227

4 Yazır, III, 2162

5 Kurtubi, VII, 132; Alûsî, VIII, 118

6 Yazır, III, 2161

7 Zemahşeri, II, 78

8 Râzî, XIV, 76

9 Enfal, 36- 37

10 Meydanî, s. 376

11 Meydanî, s. 378

12 Duhan, 29

13 Bkz. Zemahşeri, III, 504; Râzî, XXVII, 247; Kurtubi, XVI, 93-94; Ebussuud, VIII, 63; İbn Kuteybe, s. 169-170

14 Necmeddin Şahinler, Kur’ân’da Sembolik Anlatımlar, Beyan Yay. İst. 1995, s. 209

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir