Ömür kuşu

Yunus Emre, ömrün süratle gelip geçmesini şöyle anlatır:

Geldi geçti ömrüm, benim şol yel esip geçmiş gibi.

Hele bana şöyle geldi, bir göz açıp yummuş gibi.

Bu dünyada bir tek şeye yanar içim, göynür özüm.

Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi.

İşbu söze Hak tanıktır, bu can gövdeye konuktur.

Bir gün ola çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi.1

Genç adam, tanıştığı yaşlı bir zatla sohbet ederken kaç yaşında olduğunu sordu. Yaşlı zat “seksen beş” dedi.

Genç adam, “Bey amca, bu kadar uzun bir ömür nasıl geçti?” diye sormaya devam etti.

Yaşlı zat gözlerini şöyle bir yumup açtı, ardından soruyu cevapladı:

“Evlat, işte böyle geçti!”

Necip Fazıl, zamanın akışını şöyle anlatır:

“Nedir zaman nedir, bir su mu, bir kuş mu?

Nedir zaman nedir, iniş mi, yokuş mu?”2

Zaman bir su gibi akıp gider. Bir kuş gibi elimizden uçuverir. Yaşlılar ömrün sonbaharındadır. Çocuklar ve gençler ise, ihtiyarlığa doğru tırmanıştadır.

Cüneyd-i Bağdadi, elindeki buzu eritmeden satabilmek için telaşla “sermayesi tükenen adama yardım edin” diyen bir buz satıcısını görünce düşer, bayılır. Ayıldığında sebebini şöyle açıklar: “Eriyen buz değil, ömrümdü.”

1 Sabahattin Eyüpoğlu, Yunus Emre, s. 118

2 Necip Fazıl Kısakürek, Çile, s. 265

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir