Lüzumsuz şeyler

Nasreddin Hocaya bir gün birisi, “hocam şuraya bakın, bir tepsi baklava!” demiş.

Hoca, umursamaz bir tavırla “bana ne?” demiş.

Adam bu sefer “ama hocam sizin eve doğru gidiyor” deyince Hoca şu cevabı vermiş: “Öyleyse be adam, sana ne?”

İnsanımız, yeri geldiğinde “bana ne?”, yeri geldiğinde “sana ne?” demek suretiyle pek çok lüzumsuz şeylerden kurtulmuş olacaktır.

Bazı şeyler vardır ne dünyaya, ne de ahirete yaramaz. Hz. Peygamberin Allah’a sığındığı şeylerden biri de, “faydası olmayan ilimdir.” Bunların bilinmeleri gerçek manada ilim sayılmadığı gibi, bilinmemeleri de cehil sayılmaz. Mesela, bazılarının şehirdeki bütün araba plakalarını bilmeleri veya binlerce telefon numarasını ezbere söylemeleri bu türden bir olaydır. Hindistan’ı iki yüz yıl idare eden İngilizlerin, oradaki insanlara logaritma cetvelini ezberletmeye çalışmaları, planlı bir şekilde düşünceden mahrum etme hareketidir.

Şu kısa hayat, lüzumsuz şeylere vakit ayrılmayacak kadar önemlidir. Yemeklerde seçici olan insan, akıl midesine girecek malumat için de aynı hassasiyeti, hatta daha fazlasını göstermelidir. Yoksa o akıl midesi, “bilgi çöplüğü” halini alacak, “ne ararsan bulunur, derde devadan gayrı” sözüne masadak olacaktır.

Hadis âlimlerinden Şihab-ı Zühri, çarşıdan geçerken “lüzumsuz bir söz duyabilirim” endişesiyle kulağına pamuk tıkarmış.

Günümüz insanı, malayaniyatın bir sel gibi her tarafı istila ettiği bir ortamda gözüne, kulağına, hatta hayaline gelen şeylere dikkat etmek zorundadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir