Batı hayranları

Bağdatlı bir mirasyedi servetini bitirir, fakir düşer. Halini Allah’a arz eder. Gaybdan gelen bir ses, Mısır’a gitmesini ister, orada falan şehir, falan mahallede filan evde bir hazine bulunduğunu söyler. Adam Mısır’a gi­der. Kendisine bildirilen adresi bulur. Gece vakti evin etrafında dolanırken, gece bekçisi tarafından yakalanır. Bekçi, onu hırsız zannederek iyi bir dayak çeker. Adam feryat etmektedir. Derdini ancak dayak faslından sonra anlatabilir.

Bekçi, anlatılanları duyunca kahkahayı basar: “Ben yıllardır rüyamda “Bağdat’ta falan yerde, falan mahalledeki filan evde define var” diye görürüm. Ama hiç de hayale kapılıp yola çıkmadım. Haydi, yürü memleketine!” der.

Adam, tarif edilen evin kendi evi ol­duğunu anlar. Sevinçle Bağdat’a döner, hazineyi bulur, rahat eder.

Mevlâna’nın bu hikâyesi, bizdeki Batı hayranları­nın durumunu çok güzel sembolize eder. Sistem olarak İslam’ı ve devlet olarak Osmanlı’yı inceleyen Batı, bu ikisinden çokça yararlanmıştır. Mutluluğun, huzurun, maddî ve manevî kalkınmanın hazinesi kendi evimiz­dedir. Fakat nedense bir kısım insanımız, hâlâ başka adreslerde bunları aramaktadır.

Kâmil müminler Kâbe’ye yönelirken bir kısım insanımız Kuzeye yönelmiş, bir kısım da Batıyı kıble yapmış. Bir kısmı ise, başka yöne yöneldiği halde, kendini Kâbe’ye yönelmiş sanıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir