VAHYİN UNSURLARI

İlahi, müteal bir haberleşme vasıtası olan vahiy, bir takım unsurlardan müteşekkildir. Şu ayette, Hz. Peygamber’e gelen vahiydeki temel unsurları toplu halde görebiliriz:

Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. İnsanları uyaran bir peygamber olman için onu açık bir Arapça diliyle, senin kalbine Ruhu’l- Emin getirmiştir.”1

Ayetten hareketle, vahyin unsurlarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Kur’an âlemlerin Rabbinin kelamıdır.

2. Onu peygambere Ruhul- Emin (Cebrail) getirmiştir.

3. Vahyin iniş yeri Hz. Peygamberin kalbidir.

4. Vahyin dili, Hz. Peygamberin konuşma dilidir.

5. Vahyin gönderiliş hikmeti, Hz. Peygamberin insanları uyarmasıdır.

Bunları kısaca açıklamakta fayda görüyoruz:

1. Bir padişahın sadrazamla görüşmesiyle, bir vatandaşla görüşmesi arasında fark vardır. Sadrazamla, bütün ülkeyi ilgilendiren meseleleri görüşür. Bir vatandaşla ise, onun özel bir meselesini halletmek için görüşür. Bu iki görüşmedeki fark gibi, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Peygamber’e vahiy göndermesiyle, bir veli kulunun kalbine ilham etmesi arasında muazzam fark vardır. Hz. Peygambere gelen vahiy, bütün âlemleri ilgilendirir. Bir veliye gelen ilham ise, genelde hususiyet arzeder, kişiye özel olur. Dolayısıyla veli bir zat, “kalbim Rabbimin ilhamına mazhardır” diyebilir. Fakat “âlemlerin Rabbinden ilhama mazhardır” diyemez.2

2. Vahiyde elçi olarak “Ruhul- Emin” vardır. Ruhul- Eminden murat, Hz. Cebraildir.3 İlham ise genelde vasıtasızdır.

3. Hem vahiy, hem de ilham kalbe gelir. Fakat güneşin koca deniz yüzündeki haşmetli parlamasıyla, küçük bir aynadaki tecellisi aynı değildir. Dolayısıyla, Hz. Peygamberin kalbine gelen vahiy, O’nun kalbinin azametine, rütbesinin büyüklüğüne göredir. Veli bir zâtın kalbine gelen ilham da, kalbinin manevi kapasitesine göredir.

4. Her peygamber kavminin diliyle gönderilmiştir.4 Son evrensel mesaj ise, Hz. Peygamberin konuşma dili olan Arapça ile gelmiştir.

5. Gelen vahiy, Hz. Peygamber’e özel bir marifet ve bilgi olarak kalması için değil, insanlığı uyarması içindir. Bu noktada, vahiyle ilham arasında mühim bir fark kendini gösterir. İlhama mazhar veli zatın, kalbine gelen ilhamı insanlara tebliğ etmek diye bir görevi yoktur. Yani veli bir zat, “ey insanlar, kalbime şunlar şunlar ilham edildi, gelin bunlara inanın” diyemez.

1Şuara, 192-195

2Bkz. Nursi, Sözler, s. 121

3 İbnu Cerir Taberi, Camiu’l- Beyan an Te’vili’l- Kur’ân, (Tefsiru’t- Taberi), Daru’l- Fikr, Beyrut, XIX, 112

4Bkz. İbrahim, 4

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir