İnsan ve Bilgi

Talim-i esma, eşyaya hükmetmenin unvanıdır.

Bilme kapasiteli bir varlık” olarak her gün yeni yeni şeyler öğreniriz. Ömrümüz 70-80 sene değil de, 70.000- 80.000 sene olsaydı, her birimiz şimdiki bildiğinin binler katını bilebilecekti. Hatta içimizden bazı harika fertler, yüzlerce ilimde profesör olabilecekti. “Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti”1 ayeti, bir yönüyle insana verilen bilgi kapasitesini ifade eder.2 İnsan, bu bilgi kapasitesiyle eşyanın zât ve sıfatlarını tanır. Bunlara birer isim verir. Bunları konuşulan kelimelerle ifade eder.3 Duyularıyla hisseder. Aklıyla değerlendirir. Hayal âleminde senaryolar kurar, ölçer, biçer. Eşyayı tanımak suretiyle ilimlere ulaşır. Pek çok fen ve sanatı ortaya çıkarır.4

Hz. Âdem’e yapılan “Esmanın talimi” bir çekirdeğin, koca ağacın özetini taşıması şeklinde anlaşılabilir. İnsanlığın atası olan Hz. Âdem’e mücmel olarak öğretilen isimler, Âdem’in evlâtlarında zaman içinde tafsîlî bir hale gelmiştir.

Gerçi, aynı âlemde beraber yaşadığımız hayvanlarda da bir derece bilgi kapasitesi vardır, fakat bu bilgi oldukça sınırlıdır. Mesela, arı binlerce yıldan beri bal yapar. Yaptığı bu mükemmel bal, “deneme – yanılma, akıl yürütme, araştırma”nın neticesi olmayıp, doğrudan doğruya Allah’tan gelen ilham iledir.5 Bilgisayarın, kendisine yerleştirilen programa göre harika işlemler gerçekleştirmesi gibi, arı da tabiatına dercedilen İlâhî programa göre hareket eder. Çiçekten çiçeğe konar. Allah’ın emriyle balı insanlara takdim eder.

İnsan, eşyanın hakikatine ulaşmaya çalışırken düşe kalka yoluna devam etmektedir. Mesela, “Dünya, kâinatın merkezidir. Güneş, dünyanın etrafında dönmektedir” şeklindeki Batlamyus (ö. 168 m.) teorisi, uzun asırlar insanlarca doğru olarak kabul görmüştür. İnsanları bu yanılgıya iten, duyularına güvenmeleri olmuştur. Çünkü görünüşte dünya sabittir, her gün güneş dünya etrafında dönmektedir.

Duyular, bize dış dünyadan bilgi getirmekle beraber, yanlış kanaate ulaşmamıza da sebep olabilirler. Mesela, ılık bir suya dokunan farklı durumdaki kişiler farklı neticelere ulaşır. Sıcaktan bunalan birisi bunu soğuk bulurken, soğuktan üşüyen birisi sıcak bulur. Balıkları şuur sahibi farzetsek, bu suyu bütün insanlar soğuk bulurken, onlar sıcak kabul edecektir.6

Elle tutup gözle gördüğü fizikî âlem hakkında gerçek bilgiye ulaşmada bu tür pek çok engelle karşılaşan insanın, metafizik sahada gerçeğe ulaşmasının ne kadar zor olduğu aşikârdır. Bu zorluktan dolayıdır ki, gerçeğe ulaşmak isteyen pek çok kimse, eşyanın hakikati hakkında ve gaybî meselelerde birbirinden farklı hükümler vermişlerdir. Çünkü gerçeğe giden yol engellerle doludur.

1 Bakara, 31

2 Merağî, I, 82

3 Kutub, fî Zılâlil- Kur’an, I, 5

4 Beydâvî, I, 66

5 Bkz. Nahl, 68

6 Nicola Malebranche, Hakikatın Araştırılması, Ank. MEB. Yayınları 1950, Ter: Miraç Katırcıoğlu, VI, 172

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir