Gaybın bilinebilir alanları vardır,
bir de yasak alanları…
“Gayb” kelimesi bir şeyin gözden ırak olmasını ifade eder. Aynı kökten türeyen kelimelerde de, bu “gözden uzak oluş, gizlilik” kendini hissettirmektedir.
Gıybet, kişinin ardından onun ayıplarını söylemek,
Gabe, sık ağaçlı orman,
Gayâb, kişinin gömüldüğü kabir,
Gayâba’ş-şecer, ağacın kökleri,
Gayâbe, kuyu dibi gibi olan çukur yer,
Gayyebân, güneş görmeyen bitki, anlamındadır.1
“Gayb” kelimesi “şehadetin” mukabili olarak kullanılır. Bu kelime Türkçeye “kaybolmak” şeklinde geçmiştir. “Kaybolmak” şeklindeki bu telâffuz, “ğaib olmak”tan gelir.
Gayb kelimesi, “göze görünmeyen manevî âlem” anlamında ıstılahî bir anlam taşır.2 Kur’an’da genel olarak gayb, “insanın duyularına konu olmayan ve bu yüzden de insanlar tarafından bilinmeyen âlem” olarak anlatılmaktadır.3
Gayb, iki kısımdır:
1- Mutlak gayb
2- İzâfî gayb4
Gaybın bu iki şekli, bazı tefsirlerde şöyle ifade edilir:
1- Kendisine delâlet eden bir şey bulunmayan.
2- Kendisine delâlet eden bir şey bulunan.5
Gaybın bu iki kısmından birincisi, sadece Allah’ın bildiği gaybı ifade eder. Allah bildirmeksizin bir başkasının bunu bilmesi mümkün değildir. Mesela, kıyametin ne zaman kopacağı, gaybın bu kısmına dâhildir.
İzâfî gayb ise, bazılarınca bilinip bazılarınca gizli olan durumları ifade eder. Yani, bir şey birine gayb iken, diğerine olmayabilir. Mesela, kişinin kalbindeki manalar kendisine malum olduğu halde, başkası için meçhuldür, dolayısıyla gaybdır.6
İzâfî gaybla ilgili şu noktalara değinmekte fayda görüyoruz:
1- Cenab-ı Hak için “gayb” yoktur.7 Zira her şey O’nun ilminde hazır ve meşhuttur. O, Kur’an’da on ayrı yerde bildirdiği gibi: “Hem gaybı, hem şehadeti bilendir.”8
2- İleride örnekleriyle görüleceği üzere, peygamberler diğer insanlara nisbetle gayba daha aşinadırlar. Mesela, dağın eteğinde olan bir kimse için dağın ardı gaybdır. Ama uçaktan bakan kimse için dağın hiçbir yanı gayb değildir.9 Ulvî bir ruha sahip olan peygamberler, manen yükselmeleri neticesinde başkalarının göremediklerini görmüş, duyamadıklarını duymuşlardır.
3- İnsanlar kendi aralarında gayb yönünden farklı farklıdırlar. Mesela, âmâ birisi için renkler, sağır birisi için sesler gayb hükmündedir. Bir kısım zâtların sadık rüya veya ilham gibi hususlarda bazı sırlara mazhar olabilmeleri de, âmâlara göre gören biri, sağırlara göre işiten biri durumunda olmalarındandır.
4- Bize nisbetle gayb olan bir şey, bazı hayvanlar için meşhut hükmündedir. Mesela, insan kulağı 16-22.000 hertz arasındaki titreşimleri duyabilir. Hâlbuki köpek, yarasa gibi pek çok hayvan, bu zaviyeden bakıldığında insandan çok hassastır.
Göz yönünden de pek çok hayvan, insana nisbetle daha duyarlıdır. Mesela, insan gözünün göremediği ultraviyole ışınlarını, böcek ve arıların gözleri hisseder. Akbabalar, bizim çift aynalı dürbünle seçemediğimiz yaklaşık 4000 metrenin üzerinde bir mesafeden, yerde yatan bir ceylanın ölü mü, yoksa uykuda mı olduğunu tesbit edebilmektedir.
Koku alma hususunda ise, bazı vahşi hayvanlar insana nisbetle 100.000, hatta bir milyon defa daha hassastır. Yine bir kısım hayvanlar zelzele, fırtına gibi felâketleri önceden hissedebilmektedir.
5- Merhum Hamdi Yazır’ın dediği gibi, “gayb görülemeyen değil, görülmeyendir. Bugünün makulü, yarının meşhudu olabilir.”10 Bugün “gayb” denilen bir şey yarın gözle görülebilir. Nitekim geçmişte gözle görülmeyen bakteri ve virüs gibi mikro organizmalar, gün gelmiş mikroskoplarla görülmüştür. Bugün aleni göremediğimiz melekler de en azından ölümden itibaren görülmeye başlayacaklardır. Onlardan biri olan Azrail kişinin ruhunu kabzedecek, Münker ve Nekir kabirde sorgulama yapacak, bazı görevli melekler kişinin Cennete alınması esnasında “hoş geldiniz” teşrifatında bulunacaktır…
Şu halde gayb, mutlak anlamda bir bilinmezliği ifade etmez. O, bilme durumunda olanlara -şart ve zamana bağlı olarak-, ilim ya da cehalet uçlarına doğru meyleden bir bilgi boyutudur. Çok az konu dışında, muhtemelen, gaybdan vücud ve şuhud ufkuna doğru bir tenezzülat söz konusu olabilecektir.
1 İbn Manzur, I, 654-656
2 DB. Macdonald, “Gayb” md. İslam Ansiklopedisi, IV, 726
3 Açıkgenç, s. 171
4 Abduh, VII, 422
5 Razî, II, 27; Beydâvî, I, 21; Bursevî, I, 23
6 Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili, VIII, 5415
7 İsfehanî, s. 552; Albayrak, s, 132
8 En’am, 6/73, Tevbe, 9/94 ve 105; Ra’d 13/9; Mü’minun, 23/92; Secde, 32/6; Zümer, 39/46; Haşr, 59/22 Cuma, 62/8; Teğabun, 64/18
9 Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İst. Yeni Ufuklar Neşriyat 1988. III, 158
10 Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili, I, 174; Çelebi, s. 2
