Gayb perdelidir,
iyi ki perdelidir…
Bilinmezi bilmek, görülmeyeni görmek, gaybın sırlarına ermek hemen herkesçe arzu edilen şeylerdendir. Özellikle, gaybın geleceğe yönelik sırlarına nüfuz etmek isteği, insanın zaaf noktalarından birini teşkil eder. Tarih boyunca “kâhin, müneccim, sihirbaz” türünden pek çok kimse, insanların bu zayıf damarını işletmesini bilmişlerdir. Günümüzde de her türlüsüyle astroloji ve fal hayli yaygın durumdadır. Özellikle son zamanlarda, “medyum” denilen kişilerin birtakım gaybî haberler aldıklarını söylemeleri sıkça görülür olmuştur.
Acaba bütün bunların hakîkatı nedir? Kur’anî perspektiften baktığımızda, insanların gaybı bilmeleri mümkün müdür? Bilirlerse nasıl bilirler ve ne kadar bilirler? Bildikleri veya bildiklerini zannettikleri şeyler ne derece doğrudur? İşte bu bölümde, bu tür sorulara Kur’an ayetleri ışığında cevap aranacaktır:
Şu ayet-i kerîme, haşmetli bir üslupla Allah’ın ilminin her şeyi kuşattığını ilân eder:
“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında hiçbir tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki hepsi bir Kitab-ı Mübîn’de olmasın.”1
Kitab-ı Mübîn, genelde her şeyin kendisinde yazılı olduğu levh-i mahfuz olarak açıklanır. Ayetin genel üslubundan anlaşılıyor ki, gayb, kapıları kilitli bir hazine gibidir. Bu hazinenin anahtarları da Allah’ın elindedir.2 Nitekim şu ayet, bu gaybî hazinelere kimsenin ulaşamayacağını teyid eder:
“De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başkası gaybı bilmez.”3
Gaybın perdeli oluş hikmetleri
Gaybın insanlara bildirilmeyişinde bir takım hikmetler vardır. Bunlardan bir kısmına şu şekilde bakabiliriz:
1- Her şeyden önce, gaybın bildirilmeyişi Allah’ın rahmet ve şefkatinin bir gereğidir. Çünkü başa gelecek şeyler önceden bilinse hayatı azaba çevirir.4 Bu dünyada insanı üzecek, pek çok olay vardır. Bunları olmadan önce bilmek, insanı derin üzüntülere sokar. İdamını bekleyen birisinin çektiği ızdırap gibi, daimî ızdırap çektirir. Mesela bir aile, canları gibi sevdikleri biricik yavrularının on yaşında vefat edeceğini önceden bilseler, psikolojik bir çöküntü içine girerler.
2- Gaybın perdeli oluşunun bir başka hikmeti, insanların korku ve ümit arasında bir dengede bulunmalarını sağlamaktır. Çünkü insan ancak bu iki hali dengede tutmakla istikametli bir hayat yaşayabilir. Yaptığı ibadetlerle cenneti kazanacağını gören bir mü’min, gurura düşebilir. Günahlar içinde ömür geçiren birisi, akıbetinin cehennem olduğunu görse, “nasıl olsa battık” deyip, bütünüyle günahlara dalabilir. Hâlbuki gaybın perdeli oluşu, birinci kişiyi gururdan, ikinci kişiyi de ümitsizlikten kurtarır. Zira ibadet içinde ömür geçiren birisi gurura düşse, ahirette büyük uğrar. Öte yandan, günahlara dalan birinin samimi bir tevbeyle hayatının son gününde bile olsa kurtulması mümkündür. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de “Allah’tan korkun, umulur ki rahmetine mazhar olursunuz”5 şeklindeki ayetlerde böyle bir incelik vardır. Bu gibi ayetlerdeki lealle (umulur ki) ifadesi, Kur’an’ın muhatapları için “teracci” ifade eder. Yani, “böyle yaptığınızda ilâhî rahmete nail olmayı umabilirsiniz, ama kesinlik duygusuna kapılmayın!” şeklinde bir ders verir.
3- Ayrıca, bazı şeylerin gayb perdesi altında kalması, insanları daha ciddi bir çalışmaya sevketmek içindir. Mesela Kadir gecesi, Ramazan ayının geceleri içinde; Cumadaki duaların kabul olduğu “saat-i icabe” Cumanın saatleri içinde gizli bırakılmıştır. Bu gizlilik, Ramazan’ın bütün gecelerini Kadir gecesiymiş gibi değerlendirmek, Cumanın bütün saatlerine “saat-i icabetmiş” gibi değer vermek içindir.6
Ömür içinde ecelin, dünyanın ömrü içinde kıyametin gizli olması da aynı hikmetten dolayıdır. Böylece insan, taşıyacağı “kulca gerilim” içinde, gayb perdesi altındaki eceline hazırlıklı olmaya çalışır. Beşer âlemi de, kendi zamanlarında kıyamet kopacak gibi bir hassasiyetle dînî hayatlarını yaşamaya çalışırlar.
1 En’am, 59
2 Zemahşerî, II, 31
3 Neml, 65
4 Bkz. Nursî, Şualar, İst. Envar Neşriyat 1988, s. 200
5 En’am, 155
6 Bursevî, I. 807
