ALTINCI BÖLÜM RİSALE-İ NUR ve GAYB, Niçin Risale-i Nur?

Risale-i Nur bir camia meydana getirmiştir,

ama bu tefsirde her camianın hakkı vardır.

Bu kısımda, bir Kur’an tefsiri olan Risale-i Nurda gayb meselesinin ne şekilde ele alındığı incelenecektir. Risale-i Nur, 1876-1960 yılları arasında yaşayan Bediüzzaman Said Nursi’nin yazdığı bir eserdir. Elliden fazla dile tercüme edilen bu tefsir, küresel bir ilgiye de mazhar olmuştur. Eserde gaybla alakalı hayli dikkat çekici değerlendirmeler olması, bizi çalışmamızın bu bölümünü yapmaya sevketmiştir.

2000 yılında akademik çalışmalar çerçevesinde Ürdünün başkenti Amman’da iki buçuk ay kaldım. Ürdün İlahiyatta öğretim üyeleri ve öğrencilerle muhatap olduğumda şunu farkettim: Türkiye denildiğinde ilmî şahsiyet olarak neredeyse sadece Bediüzzamanı tanıyorlar.

Aynı durumu daha sonra üç yıl bulunduğum Hollanda, Almanya, Fransa, Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde; keza değişik vesilelerle bulunduğum Yemen, Mısır, Sudan, Suudi Arabistan gibi İslam ülkelerinde; ayrıca akademik tebliğlerim vesilesiyle ziyaret ettiğim Hindistan gibi gayr-i Müslim ülkelerde bizzat farkettim.

Bediüzzamanın maneviyattaki seyr-i sülukunu, “akıl – kalb ittifakı” şeklinde formüle edebiliriz. Bediüzzaman, bu ikisinin ittifakı ve birbirine destek olması ile en yük­sek ger­çek­lere muhatap olmaya çalışır. Sadece akılla gidenler, vehim ve şüphelere ma­ruz kalır. Çün­kü akıl yıldız böceğine benzer. Yıldız böceği gecenin karanlığında azı­cık ışığıyla ne derece et­ra­fı tam olarak görebilir? Ama gündüzün ışığında her şey net ola­rak görülmektedir. İşte, ilâhî va­hiy güneşe benzer. Vahiy güneşinin ışığıyla âleme ba­kan­lar, onu gerçekte olduğu şekilde gö­re­bilirler.

Benzeri bir çalışma Muhyiddin İbn Arabî ve Alûsî gibi zatların tasavvufî tefsirleri için de yapılabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir