Yahudiler, dikkat çeken bir millettir.
Dünyanın en zeki milletlerinden biri, Yahudilerdir. Sayıları az da olsa, tarihin akışında hayli müessir olmuşlardır.
Kur’an-ı Kerîm’de Yahudilerle ilgili pek çok ayet vardır. Bu ayetlerin bir kısmı, onlar içinde meydana gelen ibretli olaylara dikkat çeker. Bir kısmı, bu milletin karakteristik özelliklerini yansıtır. Bir kısmı da, onların akıbetlerini nazara verir. Bu milletle ilgili özelliklerden bir kısmı, her ne kadar geçmişteki atalarının özellikleri ise de, kalıtım yoluyla evlatlarına da geçmiş gibidir. Mesela, Kur’an’da şöyle bildirilir:
“Onlardan çoğunu günahta, haddi aşmakta ve haram yemekte yarışır görürsün. Yaptıkları şeyler ne kadar kötü! Âlim ve ruhbanlarının, onları günah söylemelerinden ve haram yemelerinden vazgeçirmeleri gerekmez miydi? İşledikleri sanat ne kadar da kötü!”1
Ayetin üslubu onların âlim ve ruhbanlarının bu tarz hareketi san’at haline getirdiklerini göstermektedir.2 Eskide ve yenide günahta yarışan, zulümde koşuşan, faiz gibi haram kazancı kendine bir esas yapan bu millet, hep fitne ve kargaşa peşindedir.3 “Yeryüzünde hep fesada çalışırlar”4 âyetinin belirttiği gibi, işleri güçleri hep fesattır. Islaha hiç yanaşmazlar.
Bütün milletler içinde meydana gelen kargaşaların altında çoğu kere Yahudi parmağı vardır. Onlar, kendi çıkarları için dünyayı ateşe veren bir millettir. Bütün milletlere düşmandırlar. Özellikle Müslümanlardan hiç hoşlanmazlar. Bundan dolayı:
“İçlerinden pek azı müstesna, sen onlardan hep hıyanet görürsün.”5
Hıyanet ve zulüm onların ve seleflerinin âdeti olmuştur. Onların bu vaziyeti, tarih boyunca hiç değişmemiştir.6
İçlerinden pek azı dışında, geriye kalanların bu hıyanet içinde olmaları doğrusu anlaşılır bir şey değildir. Çünkü Yahudiler, dünya milletleri içinde en sıcak muameleyi Müslümanlardan görmüşlerdir. İslâm milletleri onları barındırmış, işkenceden kurtarmış, yaşam düzeylerini yükseltmiştir. Fakat onlar, hep akrep gibi sokmaya, yılan gibi zehirlemeye çalışmışlar, tilki gibi hile ve tuzak kurmaya gayret etmişlerdir.
Bahsinde bulunduğumuz ayette “Haine” kelimesinin mevsufunun terkedilmesi, manaya “hain hareket, hain niyet, hain söz, hain bakış…” şeklinde bir zenginlik kazandırmaktadır.7
Başta, bu millete peygamber olarak gönderilen Hz. Musa, bu kavimden çok çektiği gibi, Hz. Peygamber de bu milletin çeşitli hainlikleriyle karşılaşmıştır. Bunlar, Hz. Peygamberle yaptıkları ahitleri hep bozmuşlar, Hendek Harbinde olduğu gibi, verdikleri söze aykırı olarak müşrikler safında yer almışlar, daima Peygamberin aleyhinde konuşmuşlar, hatta O’nu öldürmeye teşebbüs etmişlerdir.8
Fakat onların bu hıyaneti cezasız kalmamıştır. Nitekim şu ayet, onlardan bir grubun asr-ı saadetteki akıbetiyle ilgilidir:
“(Ey Peygamber) inkârcılara de ki: Siz mağlup olacak ve cehenneme sürüleceksiniz. Ne kötü bir yataktır o!”9
Buradaki inkârcılardan murat Benu Kaynuka Yahudileridir. Hz. Peygamber, Bedir zaferinden sonra onları toplar. Taşkın hareketleri durumunda Bedir’deki akıbetin onların da başına geleceğini hatırlatır. Onlar, “Savaş bilmeyen bir topluluğu yendiğine aldanma. Eğer bizimle savaşırsan nasıl insanlar olduğumuzu görürsün” derler. Neticede savaş olur, belâlarını bulurlar.10
Her türlü fitne ve fesadın içinde bulunan bu millet, şu çelişkiye bakın ki, kendilerini Allah’ın oğulları ve dostları olarak görürler.11 Cennete de ancak kendilerinin gireceğine inanırlar.12 Kur’an, onların bu iddialarını şöyle reddeder:
“De ki: Ahiret yurdu insanlar içinde sadece size has kılınmışsa, bu iddianızda sadık iseniz, haydi ölümü temenni edin. Lakin onlar, elleriyle yaptıklarından dolayı asla ölümü istemeyeceklerdir. Allah zalimleri bilendir.”13
Kendisinin ehl-i cennet olduğunu kesin olarak bilen kişi, elbette oraya iştiyak duyar, şu dünyanın sıkıntılarından kurtulmayı arzu eder.14 Bunu yapmadıklarına göre, demek ki samimi değiller. O zaman da, mücerret iddiadan ileri geçemezler.
Yahudilerin asırlara sinmiş bu ölüm korkusunu dile getiren “Onlar, elleriyle yaptıklarından dolayı, asla ölümü istemeyeceklerdir” hükmüyle ilgili olarak Beydâvî şu yorumu yapar:
“Bu cümle gaybdan bir ihbardır. Cenab-ı Hakk’ın haber verdiği gibi meydana gelmiştir.”15
Çünkü temenni, kalpten bir şeyi geçirmek değil, “ah keşke şöyle olsa” tarzında söylemektir. Hâlbuki Yahudi milletinin “ah, ölüm gelse de şu dünyanın sıkıntılarından kurtulsak, bize hazırlanan cennete gitsek” dedikleri hiç duyulmamıştır. Bırakın ölümü istemeyi, “Muhakkak ki sen onları hayata en hırslı kimseler olarak bulursun”16 ayetinin ifadesiyle bu millet yaşamaya karşı en hırslı kimselerdir. Bütün milletler içinde “hayat sevgisi ve ölüm korkusuyla” şöhret bulmuşlardır.
Yahudi milletinin hayat hırsını bildiren bu ayette “hayat” kelimesinin nekra yani elif-lamsız olarak gelmesi, onların nasıl olursa olsun, en bayağı bir şekilde de olsa, bu dünya hayatına razı olduklarına işaret eder. Yüce değerler üzerine kurulmuş bir hayat istemek, yüce ruhlu insanların şanıdır. Edna bir hayata razı olmak ise, düşük karakterli insanların işidir.
Yeri geldiğinde hayatını vermeye hazır olmayanlar, izzetli bir hayat yaşayamazlar. Daima zillet ve meskenete mahkûm olurlar. İşte Yahudi milleti, bu mananın canlı bir şahididir. “Biz onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük”17 ayetinin bildirdiği gibi, bunların iki yakası bir araya gelmemiştir. Dünyanın hemen her milleti ve devletinde azınlık olarak bulunan Yahudiler, ayetin bu gaybî manasını tasdik etmektedir.18
Şu ayet ise, onların akıbetlerinden haber vermektedir:
“Rabbin yeminle bildirdi ki: Hiç şüphe yok ki, kıyamet gününe kadar onlar üzerine en kötü azabı yapacak kimseleri gönderecektir.”19
Asırlardır devleti olmayan ve âdeta “dünya vatandaşı” görünümünde olan bu millet, 1948 de küçük bir devlete sahip olmuştur. Kurulduğu günden beri, bu devletin yaptığı zulümler ortadadır. Yahudilere hitap eden “Eğer (zulme) dönerseniz biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz”20 hükmü elbette yine câridir. Bu “amel-ceza” kanunu gereğince, yaptıkları zulüm ve ifsadın cezasını çekeceklerdir. Gözleyen için yarın yakındır.21
Öte yandan, dünya sahnesinde nihâî planda, Müslümanların Yahudilerle karşılaşması kaçınılmazdır. Nitekim gaybdan haber veren bir üslup içinde Hz. Peygamber, bunu şöyle haber vermektedir:
“Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları öldürecek. Hatta Yahudi, bir ağaç veya taş arkasına gizlense, ağaç ve taş ‘Ey Müslüman, arkamda Yahudi var. Gel, onu öldür’ diyecek. Ancak ‘Garkat ağacı’ müstesna. Çünkü o, Yahudi ağacıdır.”22
Hadiste zikredilen ağaç ve taşın konuşması, öyle anlaşılıyor ki temsil kabilindendir. Demek kaçacak delik arayacaklar. “Garkat ağacı” da temsîlî bir manayı ifade ediyor olmalıdır. Hakikatinin ne olduğunu Allah’ın ilmine havale ile beraber, günümüze bakan yönüyle, bu ağacın İsrail’i himaye eden güçleri sembolize etmesi muhtemeldir.
Zaman, en büyük bir müfessirdir. Ayetlerde zikrettiğimiz ve hadiste bildirilen hususların nasıl tecelli edeceği, zaman içinde ortaya çıkacaktır.
“Yahudilerle ilgili gaybî haberler” başlığı altında incelediğimiz ayetler, ekseriyetle o milletin karakteristik vasıflarını bildirmektedir. Her milletin, diğer milletlerden farklı seçkin bazı özellikleri olabilir. Bahsinde bulunduğumuz millet, “hayat sevgisi, ölüm korkusu, daima fesat peşinde koşmak, hep haram kazanca çalışmak, hıyanet, zillet ve meskenet içinde yaşamak” gibi kötü özelliklerle, diğer milletlerden seçilip ayrılmıştır. Bu kötü özellikler, şüphesiz her millette bulunabilir. Hangi millette bulunursa, Yahudi milletinin akıbetine uğraması kaçınılmazdır. Bu zaviyeden baktığımızda, onların bu kıssaları tarih aynasından bütün asırlara yansıtılmış birer ibret levhasıdır.
Not: Anlatılan bu durumları bütün Yahudiler için değil, ekserisi için düşünmek gerekir. Zaten üstte ele aldığımız ilgili âyetlerin bir kısmında “onların birçoğunu şöyle görürsün” şeklinde bir anlatım söz konusudur.
Bu tesbitler ve hükümler onlarla ilgili vakii bir durumu ifade eder, âdeta onların fotoğrafını çeker. Bu milletin önemli bir kısmı ilgili âyetlerde bildirilen özellikleri tarihte yaşamış ve günümüzde de yaşamaktadır. Dolayısıyla üstte zikrolunan âyetleri ve bunların yorumunu anti- semitizm / Yahudi düşmanlığı olarak anlamamak gerekir.
1 Maide, 62-63
2 Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili, III, 1727
3 İbn Kesir, II, 76
4 Maide, 64
5 Maide, 13
6 Beydâvî, I, 329; Sâbunî, I, 333; Kutub, fî Zılâlil- Kur’an, II, 859
7 Kutub, fî Zılâlil- Kur’an, II, 859
8 Kurtubî, VI, 116
9 Âl-i İmran, 12
10 Taberî, III, 192; Merâğî, III, 105
11 Maide, 18
12 Bakara, 111
13 Bakara, 94-95
14 Beydâvî, I, 98-99
15 Age, I, 99
16 Bakara, 96
17 A’raf, 168
18 Âlusî, IX, 95; Merağî, IX, 99
19 A’raf, 167
20 İsra, 8
21 Kutub, fî Zılâlil- Kur’an, IV, 2214; Sâbunî, I, 479
22 Müslim, Fiten, 82
