15 Kötü Özellik

Ahir zaman, zor bir zamandır.

Hz. Peygamber, bir hadislerinde 15 kötü özelliğe dikkat çekerek şöyle der:

“Ümmetim 15 özelliği kendinde gösterdiğinde belalar onları bulur:

1-Devlet malı ganimet sayılıp, belli bir zümrede olduğunda.

2-Emanete hıyanet edildiğinde.

3-Zekât vermek zor geldiğinde.

4-5-Kişi hanımına itaat edip, annesine karşı geldiğinde.

6-7-Arkadaşlarına ikram edip, babasına kaba davrandığında.

8-Mescitlerde sesler yükseltildiğinde.

9-Bir kavmim en rezili onlara önder olduğunda.

l0-Kişiye şerrinden dolayı ikram edildiğinde.

11-İçki içildiğinde.

12-İpek elbise giyildiğinde (Erkekler için).

13-Şarkıcı ve şarkı aletleri yaygınlaştığında.

14-Bu ümmetin sonra gelenleri önce gelenlere lanet ettiğinde.

15-Dinsiz eğitim yapıldığında.

İşte o zaman, bir kızıl rüzgâr veya bir hasf veya bir mesh‘i bekleyiniz.”1

Bunlardan bazılarını kısaca açıklamakta fayda görüyoruz:

4 ve 6 da, “kişinin hanımına itaat etmesi, arkadaşına ikramda bulunması” belli bir kayıtla anlaşılması gerekir. Yani, hanımının meşru olmayan veya tamamen heves ve kapris dolu isteklerini yerine getirmesi erkeğe hayır getirmez. Ayrıca kötü arkadaş çevresine ikramda bulunması, kendisini adım adım felakete götürür.

8. de, mescitlerde seslerin yükselmesinin kötü bir özellik olarak sayılması “her kafadan bir ses çıkması, mescitlerdeki cemaatin, cemaat ruhundan uzaklaşıp, kuru bir kalabalık haline gelmesi” olabilir. Veya vaizlerin mikrofonların da desteğiyle bağıra bağıra anlattığı halde, cemaate tesiri olmaması anlaşılabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)

9. da rezil kişilerin önderliğinden bahsediliyor. Buradaki “önder” kavramı, köydeki muhtardan, en üst makamlara kadar şümulü olan bir kavramdır. “Bir milletin efendisi onlara hizmet edendir”2 hadisinden hareketle, bulunduğu makamın hakkını veren adil idarecilerimizi tenzih etmekle beraber, pek çok başsız başların iş başında olduğu; pek çok hain insanın, hamiyet süsüyle İslam ümmetine hıyanet ettiği de gözler önündedir.

14. de tarih düşmanlığı nazara verilmiştir. Ülkemizde geçmiş namına ne varsa kötülendiği, Batının her türlü rezaletinin medeniyet sayıldığı kara bir dönem yaşanmıştır. Köklerinden uzaklaştırılmış bir nesil, göklere yükselecek sanılmıştır. Hâlbuki köksüz bir ağaç kurumaya mahkûm olduğu gibi, tarihine sırt çevirmiş bir millet de çökmeye mahkûmdur. Nitekim bu hata son zamanlarda kısmen anlaşılmış, Osmanlıya “Barbar” Abdülhamid’e “Kızıl sultan” Vahdettin’e “Vatan haini” denilmesi gibi tarih düşmanlığından bir derece vazgeçilmiştir.

Hz. Peygamberin bir başka hadisi, bu maddeyi biraz daha açmaktadır: “İnsanlara aldatıcı seneler gelecek. O senelerde, yalancı doğru kabul edilecek, doğru yalancı sayılacak. Haine emin denilecek, emin kişiye hain damgası basılacak. O yıllarda memleket meselelerinde değersiz kişiler konuşacak”3

15. de nazara verilen “dinsiz eğitim”in acı tecrübesini de milletimiz yaşamıştır. O sistemden geçen ve fakat her nasılsa “dindar” olarak yetişen sağduyulu profesörlerimizden biri, bir defasında şunları itiraf eder: Gençler, sizler bize göre daha iyi bir dönemde geldiniz. Az-çok dini öğrendiniz. Biz ise, öyle bir dönemde yaşadık ki, aslında benim “dinsiz” olmam lazımdı. Ben ve benim gibiler “imâlat hatasıyız.”

Hadis’te, bu on beş menfi özellik görüldüğünde, bunların üç neticesinden bahsedilmektedir:

1Kızıl bir rüzgâr

Gerçekten de böyle bir rüzgâr 70 yıl boyunca kuzeyden (Rusya’dan) dünyanın her tarafına esti. Avrupa’nın yarısını, ülkemiz halkının epey bir kısmını, koca Çini ve daha pek çok ülkeyi etkisi altına aldı.

2- Hasf, çöküntü demektir. Bu özellikleri gösteren bir toplulukta elbette bir çökme olacaktır. Ülkemizde de yaşanan maddi manevi çöküntülere bu zaviyeden bakılabilir. Toplumun pek çok kesiminde aile mefhumu çökmüştür, ahlaki değerler çökmüştür, namus mefhumu çökmüştür, millet için fedakârlık çökmüştür…

3- Mesh, insanın hayvana çevrilmesidir. Kur’an’ı Kerim’de bazı toplulukların maymun ve domuz haline çevrildiği anlatılır. Bu çevrilme, maddeten olması mümkün olduğu gibi, manen olması da mümkündür. Konuyla alakalı şu ayete bakabiliriz:

“…Biz onlara ‘hor ve hakir maymunlar olun’ dedik.”4

Ayet, A’raf Suresinde kıssaları anlatılan İsrailoğullarından bir toplulukla ilgilidir. Bunlar Cumartesi yasağını çiğnemişler, kendilerine yapılan öğütlere de kulak asmamışlar, bunun neticesinde maymun haline çevrilmişlerdir.

Ayetin hem hakikat, hem mecaz olarak açıklandığını görürüz. Sahabeden İbn Abbas, hakikat olarak kabul eder. Üç gün maymun olarak yaşadıklarını, sonra helak olduklarını söyler. Tabiinin meşhur müfessirlerinden Mücahid ise, ayeti manevi mesh şeklinde yorumlar. O’na göre kalpleri meshedilmiş, yani maymun tabiatına girmişlerdir.5

Olay bizim için gayb olduğundan yani tarihin bizce bilinmeyen bir döneminde cereyan ettiğinden Kur’an’ın onlarla ilgili ifadesinin hakikat mi yoksa mecaz mı olduğunu kesin olarak söyleyebilme imkânına sahip değiliz. Hakikat olmasına ilahi kudret açısından bir engel olmadığını kabulle beraber, günümüzde manevi meshlerin, yani maymun, domuz, yılan gibi bir tabiata bürünmenin çokça görüldüğüne de dikkat çekmek isteriz.

Bediüzzamanın şu sözü, bir cihetle ayetin günümüze bakan bir yönünü beyan eder:

Şu medenîlerden çoğunun eğer içini dışına çevirirsen, görürsün: Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır. Sîreti olur suret.”6

Yani görünüşte medeni zannedilen nice kimse iç dışa çevrilse maymun, tilki, yılan, ayı ve domuz gibi görülecekler, iç dünyaları bu hayvanlar şeklinde ortaya çıkacaktır. Maymun şahsiyetsizliğin, tilki kurnazlığın, ayı kabalığın, yılan zehirlemekten zevk almanın birer sembolüdür.

Öyle görülüyor ki, dünyaya gelen her bir insan, insan olarak doğar, ama insaniyetini koruyamayabilir.

Bilindiği üzere, maymun taklitçi bir hayvandır. Domuz ise, hayvanlar içinde eşini kıskanmayan tek hayvan… Bu açıdan bakıldığında dinsiz eğitimin tesiriyle bu mübarek vatanda pek çok maymun tabiatında Batı taklitçileri; pek çok domuz tabiatında namus mefhumunu yitiren insanlar görülecektir.

1 Tirmizi, Fiten, 38

2 Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I, 463

3 İbni Mace, Fiten, 24

4 Bakara, 65; A’raf, 166

5 Râzî, III, 109-111; Âlûsî, I, 283

6 Nursi, Sözler, s. 711

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir