Bazı rüyalar, gayba açılan pencerelerdir.
Hemen herkes, her gece rüya görür. Bu rüyaların bir kısmı, karmakarışık şeylerdir. Bir kısmı, günlük olayların rüyaya yansımasıdır. Bir kısmı da, daha önceden hiç düşünülmeyen, hayal edilmeyen şeylerin görülmesidir.
Gördüğümüz rüyaları kaynakları bakımından üç grupta toplayabiliriz:
– Nefsanî,
– Şeytanî
– Rahmanî,
Bunlardan nefsanî rüya, geçmişe dair hatıraların veya kişinin kuvvetli bir şekilde ulaşmak istediği şeylerin görülmesidir. Şeytanî rüya, şeytanın telkiniyle görülen rüyalardır. Rahmanî rüya ise, ya doğrudan doğruya Allah tarafından veya melek vasıtasıyla kalbe yansıyan ve gaybî manaları taşıyan rüyalardır.1 Bizim asıl olarak üzerinde duracağımız, Rahmanî rüyalar kısmı olacaktır. Rüyanın bu kısmına “sadık rüya” veya “salih rüya” da denilmektedir.
Konunun örneklerine geçmezden önce, bir meseleyi kısaca ele almakta fayda görüyoruz. Şöyle ki: Freud’un (ö. 1939) temsil ettiği “Psikanaliz okulu” rüyaları değerlendirirken “Rahmanî rüya” kısmını, nazar-ı dikkate almaz. Bu görüşün temsilcisi olan Freud’a göre, rüyalar içimizden ve dışımızdan gelen etkilerden şekillenir. Hayal, bu etkileri biçimlendirir.2
Ona göre, rüyalarımızda, önceden yaşadığımız olayların izleri vardır. Çocuğun arzu edip de ulaşamadığı şeyleri gece rüyasında görmesi gibi, her insan rüyasında, tatmin olmamış isteklerini elde ettiğini görür.3 Dinî inançlar veya kültürel baskı sebebiyle şuuraltına itilmiş istekler, rüyada su yüzüne çıkar.4 Görülen rüyalar, özellikle cinsî temayüllerin sembolik bir tezahürü durumundadır.5
Her türlü rüyada bir cinsî temayül izi görmeye çalışmak, bütün rüyaları, sadece iç ve dış çevrenin tesirinde meydana geliyor sanmak, İslamî bir bakışla bakıldığında hiç de kabul edilir bir görüş olamaz. Rüyaları şuuraltıyla izah etmek, bazı rüyalar için doğru olabilir. Fakat genelleme yaparak her rüyayı bununla izaha kalkmak doğru değildir. Öyle rüyalar vardır ki, bunlar şuuraltından yansıyan birer görüntü olmayıp, gaybdan ruh gözüne akseden parıltılardır.6
Dolayısıyla, psikanaliz okulunun rüyalara bakış açısı bütün rüyaları değil, ancak bazı rüyaları açıklayabilir.
Hemen her insan çok nadir de olsa, “Rahmanî rüya” dediğimiz gaybî mesajlar ve sırlar taşıyan rüya çeşidine muhatap olmuş ve olmaktadır. Rüyada görülüp diğer gün, hatta yıllar sonra aynen çıkan rüyalar hiç de az değildir. Bu şekilde gaybî mesaj taşıyan rüyalar, Levh-i Mahfuzda yazılı olan şeylerin kalp aynasına yansımasıyla meydana gelir.7
Uyku halinde insanın duyguları istirahat halinde olmakla beraber, hayal uyanıkken olduğu gibi, yine faal durumdadır. Bundan dolayı Levh-i Mahfuz’dan kalbe yansıyan şeyler, hayalin giydirdiği bir suret ve temsille hatırda kalır. Kişi uyandığı zaman, hayalin giydirdiği bu suret ve temsilleri hatırlar.8
Sadık rüyanın bir yönü, kişiye teselli vermeye, ona gaybî müjdeler getirmeye bakar. Hz. Peygamber, bu tür rüyadan “mübeşşirat” olarak bahsederek şöyle buyurmuştur:
“Risalet ve nübüvvet bitti. Benden sonra ne bir nebî gelecektir, ne de rasul… Lâkin mübeşşirat vardır.”
Sahabe “Mübeşşirat nedir Ya Rasulallah?” diye sorar.
Hz. Peygamber şöyle cevap verir: “Müslüman kişinin gördüğü rüya. O, nübüvvetin cüzlerinden bir cüzdür.”9
Rasulullaha vahyin sadık rüyalar şeklinde başlaması, üstteki hadisi anlamamıza yardımcı olmaktadır. Hz. Aişe’nin haber verdiği gibi, vahyin başlangıcında Rasulullah’ın gördüğü rüyalar, sabahın aydınlığı gibi açık ve nettir.10
Kur’an-ı Kerîm’de, özellikle Yusuf suresinde rüyadan çokça bahsedilir. Bu surede bahsedilen ilk rüya, Hz. Yusuf’un çocukluğunda gördüğü bir rüyadır. Hz. Yusuf, bu rüyasında on bir gezegeni, ay ve güneşi kendisine secde ederlerken görür. Rüyayı babasına anlatır. Bunun üzerine babası der ki:
“Rabbin seni böylece seçkin kılacak. Sana ‘ehadisin tevilini’ öğretecek ve bundan önce ataların İbrahim ve İshak’a (Peygamberlik) nimetini tamamladığı gibi, sana ve Yakup oğullarına da nimetini tamamlayacaktır. Muhakkak ki Rabbin Alim’dir, Hakim’dir (her şeyi bilir, her işi hikmetlidir).”11
Hz. Yusuf’a öğretilen “ehadisin te’vîli”, bir yönüyle “rüya tabiri” şeklinde açıklanmaktadır.12 “İlâhî vahiy ve işaretin inceliklerini, ledünniyatını anlamak”; “meydana gelen olaylardan bunların neticelerini hissetmek” şeklinde de değerlendirilmektedir.13
Bu rüya uzun yıllar sonra gerçekleşir. Hz. Yusuf, uzun maceralardan sonra Mısır Maliye Bakanı olur. Anne babasını, kardeşlerini Mısır’a getirir. Onlar, Hz. Yusuf’un manevî büyüklüğü ve maddî saltanatı karşısında saygı ile eğilirler. O zaman Hz. Yusuf, babasına yıllarca önce gördüğü rüyayı hatırlatıp şöyle der:
“Ey babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın te’vîli. Rabbim onu gerçek kıldı.”14
Görüldüğü gibi, Hz. Yusuf rüyasında anne baba ve kardeşlerini sembollerle görmüştür. On bir gezegen kardeşlerini, güneş ve ay ise, anne babasını temsil etmektedir.15 Onların secde etmeleri de, Hz. Yusuf’un maddî manevî büyüklüğünü göstermektedir.
Burada karşımıza “rüya tabiri” meselesi çıkar. Tabir ifadesi A-B-R kökünden gelir. A-B-R maddesi, nehri bir kıyıdan diğer kıyıya geçmek anlamına delalet eder.16 O zaman “rüya tabiri” ifadesi, rüyanın zahirinden batınına geçişi bildirir.17 Yani, Misal âlemindeki görüntülerin manalarını, şu âleme geçirmeyi ifade eder.
Rüyanın tabirini bilmeyenler zahirin kıyısında beklemeye mahkûmdur. Trafik işaretleri, bilene bir şeyler söylerken, bilmeyenlerce birtakım şekillerden ibaret kalır. Onun gibi, rüyadaki sembol ve işaretler de Misâl âlemine ait harf ve kelimeler durumundadır. O dili bilenlerce tercüme edilmeleri gerekir.
Rüyaların sembolik dilini bilmek, gaybî birtakım sırları yakalayabilmeyi sağlayacaktır. Bu dili bilmek için “…Üstün bilgi ve ruhun merkeziyle temas kurabilmek, manevî lekelenmişlik hâlinden uzak olmak gerekir. Böyle bir meziyetle donanmış bir kimse, büyük oluşlar ve hallerin bir ön kıvılcımı olabilecek şeyleri “anlamsız rüyalar demeti”18 olarak nitelemekten kaçınır. Ondaki mesajı kavramaya çalışır.”19
İşte, Hz. Yakub, Yusuf’un rüyasındaki sembollerin dilini çözmüş, o rüyadaki gaybî mesajı yakalamıştır.
Yusuf suresinde zikredilen ikinci rüya, zindandaki iki kişinin rüyasıdır. Bunlardan biri üzüm sıktığını, diğeri de başının üstündeki ekmekten kuşların yediğini görür. Bir iftira neticesi zindanda bulunan Hz. Yusuf’tan rüyalarının tabirini isterler. Hz. Yusuf, bunlara önce tevhîd hakikatini anlatır. Sonra üzüm sıkanın eski görevine döneceğini, diğerinin de asılacağını haber verir.20
Bu suredeki son rüya ise, Mısır hükümdarının rüyasıdır. Hükümdar, rüyasında yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini görür. Ayrıca yedi tane yeşil ve kuru başak müşahede eder. Rüyasını etrafındakilere anlatır. Onlar yorum yapamadıklarından “anlamsız rüyalar demeti” olarak nitelerler.
Bu rüyayı duyan zindandan kurtulan şahıs, Hz. Yusuf’un rüya tabirciliğini hükümdara söyleyince, rüyayı tabir ettirmesi için zindana gönderilir. Hz. Yusuf, “Bollukla geçen yedi yıldan sonra, yedi yıl sürecek kıtlık yıllarının geleceğini” haber verir.21
Hz. Yusuf’un bu tabiri, masumiyetinin anlaşılıp Mısır maliye bakanı olmasına vesile olmuştur. Rüya, tabir ettiği şekliyle gerçekleşir.
Hükümdarın bu rüyasından, memleketin geleceğini düşünen kimselere rüyalarında, o konuda mesajlar geleceği manası kendini hissettirmektedir.
Kur’an’da anlatılan bir başka rüya, Hz. İbrahim’in rüyasıdır. Rüyasında oğlunu kurban ettiğini görür. Bunu oğluna anlattığında, oğlu tam bir teslimiyetle, “Babacığım, sana emredileni yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” der.22 İlâhî irade, İsmail’in kurban edilmesi değil, baba-oğulun imtihan edilmeleri olduğundan, Hz. İbrahim semadan gelen bir koç hediyesiyle taltîf edilir, İsmail yerine onu keser.
Burada şu noktayı unutmamak gerekir: “Peygamberlerin rüyası vahiydir.”23 Onun için şeytan onların rüyasına müdahale edip telkinde bulunamaz. Fakat diğer insanlar için böyle bir teminat söz konusu olmadığından, mesela birisi rüyasında oğlunu kurban ettiğini görse, bu rüyayla amel edemez. Etse, evlat katili olur.
Kur’an’da Hz. Peygamber’in birkaç rüyasına da yer verilmiştir.
1-Bunlardan birisi, Hz. Peygamber’in Bedir Savaşı öncesi gördüğü rüyadır. Rasullullah rüyasında müşriklerin az olduğunu görmüş ve bunu ashabına müjdelemişti. Ayet bunu şöyle hikâye eder:
“O zaman Allah sana rüyanda düşmanlarınızı az göstermişti. Şayet onları sana çok gösterseydi elbette gevşerdiniz ve o iş hakkında (savaşla alakalı) birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allah, (sizi korkudan ve ihtilaftan kurtarıp) selâmete erdirdi. Şüphesiz O, gönüllerde olanı bilendir.”24
Düşman sayıca çok olduğu halde Hz. Peygambere rüyada az gösterilmiştir. Bu, mü’minlerin cesaretle ve emin bir şekilde savaşa katılmalarını sağlamıştır. Bir cihetten bakıldığında ise, onların sayıca az gösterilmeleri, manen kuvvetsiz ve desteksiz olmalarını temsil etmektedir. Evet, sayıca çok idiler ama kuru bir kalabalıktan ibarettiler. Kıymetli değer ölçülerine, yüce ideallere sahip değillerdi. Bu yönden bakıldığında, Hz. Peygambere onların gerçek durumunun gösterildiği anlaşılır.25
2-Hz. Peygamberin Kur’an’da temas edilen bir başka rüyası Müslümanların Mekke’ye girişiyle ilgilidir. Hz. Peygamber Hudeybiye barışının olduğu sene Mekke’ye girdiklerini, Beyt’i tavaf ettiklerini görmüş, bunu ashabına haber vermişti. Bunun o sene olacağını sanan ashab, Hudeybiye barışıyla mahzun bir şekilde dönerlerken nazil olan Fetih Suresi onların gönüllerine su serpmiş, kederlerini gidermiştir.26
Surenin rüya ile ilgili bölümü şöyle demektedir:
“Andolsun ki Allah, Rasulünün rüyasını doğru kıldı. Elbette ve elbette -Allah’ın dilemesiyle-, güven içinde (kiminiz) başlarınızı tıraş etmiş ve (kiminiz) saçlarınızı kısaltmış olarak, bir korku duymaksızın Mescid-i Haram’a gireceksiniz.”27
Bu rüya, bir sene sonra umre şeklinde, iki sene sonra da Mekke’nin fethi şeklinde gerçekleşmiştir.
Kur’an’da zikredilen bu ibretli rüyalar gaybdan birer haber veya kudsî bir teselli ve bir müjde manası taşımakta veya yol göstermektedirler. Zindandaki iki adamın rüyaları ve Mısır hükümdarının rüyası, peygamberlerden başkasında da gaybî mesaj yüklü rüyaların olacağını göstermektedir. Büyük müfessirlerden Seyyid Kutub (ö. 1966) Amerika’da iken rüyasında Mısır’daki yeğeninin gözünde kan olduğunu görür. Mektupla yeğeninin durumunu sorduğunda, gözünde iç kanama olduğunu ve tedavi gördüğünü öğrenir. Çıplak gözle görülmeyen iç kanama, kıtalar ötesindeki amcasına rüyada gösterilmiştir.28
“İlimde Teknikte Edebiyatta Tarihte Dinde Rüya” isimli eser, tarihte meşhur olmuş rüyaların örnekleriyle doludur. Bunlardan birini kaydediyoruz:
Amerikan Cumhurbaşkanlarından Abraham Lincoln, rüyasında tiyatro seyrederken öldürüldüğünü görür. Rüyasını dostlarına anlatır. Diğer gün tiyatroda iken, temsilin heyecanlı bir sahnesinde Lincoln’ün bulunduğu yere giren birisi, silâhını onun başına boşaltır, öldürür (14 Nisan 1865).29
Kişinin gördüğü sadık rüya, yol gösterici, yönlendirici, bazen de teselli edici olmakla beraber, rüya başkalarını bağlayıcı bilgi vasıtalarından biri olarak kabul edilmez. Çünkü rüyanın sadık olduğu çoğu kere ancak o rüya gerçekleştiğinde bilinebilir. Nitekim görünüşte güzel nice rüyalar vardır ki, kişinin hayatı boyunca gerçekleşmemekte ve nefsin bir arzu ve temennisinin rüyaya yansımasından ibaret kalmaktadır.
Bir de, görülen rüya başkasını bağlayıcı bir hüküm getirmez. Mesela, birisi “Ben rüyamda gördüm. Hz. Peygamber sizden şunları yapmanızı istedi” dese, bu rüya başkası için senet ve delil sayılmaz. Zira art niyetli kişilerce kötüye kullanıma sebep olabilir.
İmam-ı Rabbanî’nin de dikkat çektiği gibi, rüyalara itibar etmek ve onlara dayanmak doğru değildir.”30
1 Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili, IV, 2865-2866
2 Freud, Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi, Altın Kitaplar, 1978. Ter. Ali Seden, s. 88-100
3 Freud, age. s. 130-141
4 Freud, age. s. 142-155
5 Freud, age. s. 156-178
6 Ateş, İnsan ve İnsanüstü, s. 69-70; Kutub, fî Zılâlil- Kur’an, IV, 1972; Çelebi, s. 184
7 İbrahim Hakkı, Marifetname, İst. Bedir Yay, 1980, Sadeleştiren: Faruk Meyan, s.463
8 Gazalî, İhya, IV, 489
9 Tirmizî, Rüya, 2
10 Buharî, Bed’ü’l-Vahy, 3
11 Yusuf, 6
12 İbn Kesir, II, 469
13 Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili, IV, 2848
14 Yusuf, 100
15 Taberî, XII, 151-152; İbn Kesir, II, 468; Tabersî, III, 209
16 Enis, Mu’cemu’l-Vasit, s. 580
17 İsfehanî, s. 480
18 Yusuf, 44
19 Kılıç, Kur’an Sembolizmi, Ank. Kılıç Yayınları 1991. s. 110
20 Bkz. Yusuf, 36-41
21 Yusuf, 43-49
22 Saffat, 102
23 Buharî, Vudu 5; Taberî XII, 151; Tabersî, III, 209
24 Enfal, 43
25 Kutub, fî Zılâlil- Kur’an, III, 1526
26 İbn Kesir, IV, 201; Vahidî, s. 398
27 Fetih, 27
28 Kutub, fî Zılâlil- Kur’an, IV, 197
29 İsmail ve Nureddin Ünal, İlimde-Teknikte-Edebiyatta-Tarihte-Dinde Rüya, İst. Türdav Yayınları 1982, s. 250
30 Ahmed Faruk Serhendî (İmam-ı Rabbani) Mektubat-ı Rabbani, İst. Cümle Yay. 1986, Ter: A. Kadir Akçiçek, 32. Mektub s. 127
