Taklid

Taklid, başkasına benzemeye çalışmaktır. Genelde, büyüklerin hal ve hareketleri taklid edilir. İyi yolda olanları taklid, iyi bir haslettir. Kötü yolda gidenleri taklid ise, büyük bir felaket…

Kur’an-ı Kerîm, körü körüne taklidi şiddetle reddeder. Meselâ, şu âyete bakalım:

Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiğinde, ‘hayır, biz atalarımızı ne üzere bulduksa ona uyarız’ dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez kimselerse, yine mi onlara uyacaklar?” (Bakara, 170)

Hamdi Yazır âyetin yorumunda şöyle der:

Uyma sebebi, eskilik yenilik veya atalar yolu olup olmamak değil, emr-i hakka mutabık, delil-i hakka muvafık olmaktır. Hakkın emrine uyan ve yaptığını bilen atalara uyulur. Bilâkis, Hakk’ın emrini tanımayan, ne yaptığını bilmeyenlere, atalar dahi olsa yine uyulmaz.

Bu âyet gösteriyor ki, icmalî veya tafsilî bir hak deliline dayanmayan körü körüne taklid, Hak dinde yasaklanmıştır.” (I, 586)

Kuru kuruya ecdatla iftihar etmek de hoş bir şey değildir. Zira ‘ataların salâhı, evlâdın salâhını istilzam etmez.” (VI, 4066)

Onlar bir ümmeti, geldi geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Ve siz onların işlediklerinden mes’ul olacak değilsiniz” (Bakara, 141) âyeti neseb dâvâsını reddeder. Âyette, “sizden öncekilerin iyiliği ile iftihar etmeyin. Siz de onlar gibi iyi kazançlar kazanın” mesajı vardır” (I, 508)

Nitekim “sûra üfürüldüğünde, artık o gün aralarında ne soy-sop (neseb) vardır ve ne de birbirlerine bir şey sorarlar” (Mü’minun, 101) ve “her nefis kendi kazancına bağlıdır” (Tur, 21) gibi âyetler de aynı mânâyı teyid eder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir