II. BÖLÜM: AİLE, Aile devleti

Aile, toplumun temeli ve çekirdeğidir. Vücut, hücrelerden teşekkül ettiği gibi, toplum da ailelerden meydana gelir. Aile, şu hayatta insanlık için bir merkez, bir zemberek durumundadır. Zembereğin hareketi saatin çarklarına yansıdığı gibi, ailedeki iyi veya kötü durumlar, topluma yansır.

Aile, toplumun en küçük sosyal örgütüdür ve aynı zamanda bir eğitim kurumudur. Aile hayatı, günlük hayatın gerilimlerinden sıyrılma ortamıdır. Neslin devamı da, aileyle sağlanır.

Aile, anne-baba ve çocuklardan meydana gelir. Zaman zaman bu topluluğa dede-nine gibi yakın akrabalar da dâhil olurlar.

Erkek ve kadın, birbirini tamamlayacak özellikte yaratılmışlardır. Kur’an’ın bildirdiğine göre, ilk insan Hz. Âdem’dir.

“Allah sizi bir tek nefisten yarattı ve ondan da (o nefisten) eşini yarattı”1 ayetin açıklanmasında bazı zatlar Hz. Havva’nın Hz. Âdem’den yaratıldığını anlamak istemişlerse de, ayetin ifadeleri böyle bir anlayışa uygun değildir. Hz. Havva müstakil ve Hz. Âdem’e mukabil olarak yaratılmıştır.

Hz. Havva’nın yaratılmasıyla Hz. Âdem’in yalnızlıktan kurtulması gibi, bütün erkek ve kadınlar arasında benzeri bir beraberlik söz konusudur. Cenab-ı Hak, bunu şöyle bildirir:

“Onun ayetlerinden biri de kendileriyle sükûnet bulmanız için kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesidir…”2

Erkek

Erkek, evin reisidir. “Erkekler, kadınlara kavvamdırlar (koruyup kollayıcılarıdırlar).3 ayetinde bu manaya dikkat çekilmiştir. İdareciler nasıl raiyyetin işlerini görürlerse, erkekler de aile hayatında kadınlara nisbetle daha geniş yetkilere ve daha büyük sorumluluklara sahiptir.

Erkeğin evin reisi olması, daha önce medeni hukukta yer alırken, bu ibare 1 Ocak 2002 den itibaren yürürlükten kaldırılmıştır. Bunda dünya çapında hayli etkin olan ve ülkemizi de etkileyen feminizm cereyanları etkili olduğu gibi, kadının iş hayatında eskiye nisbeten çok daha aktif olması da etkili olmuştur. Bazıları yarı şaka yarı ciddi şöyle derler: Erkek evde devlettir, kadın ise derin devlet!

Her hâl ü kârda erkek ve kadın aile hayatında müşterektirler. Evlilik tek başına iktidar değil, bir koalisyon sistemidir. Bu koalisyonda her birinin kendi yaratılışına uygun vazifeleri bulunmaktadır. Erkek, dinen “mehir” denilen ve örfe göre miktarı değişebilen bir meblağı kadına vermesi gerekir. Ayrıca evin geçimini ve masraflarını sağlamakla da yükümlüdür. Bundan dolayı dünyanın hemen her yerinde kadına nisbetle erkek evin dış işlerini ve ekonomisini yüklenmiş, kadın da daha çok iç işlerini ve gelecek neslin yetişmesini üstlenmiştir.

Kadın

Kadın, tabiatı itibariyle erkekten farklıdır. Mesela, erkekte tedbir daha hâkimken, kadında hissiyat galiptir. Erkek, dışa yönelik iken, kadın içe yöneliktir. Bunun neticesi olarak, erkek dışişleri, kadın da içişleri müdürüdür. Şüphesiz böyle bir tabiat ve görev farklılığı, aile açısından rahmettir. Çünkü her ikisi de aynı tabiata sahip olsalardı birbirlerinin eksiğini tamamlamaları söz konusu olmayacaktı. Meseleye bu açıdan baktığımızda “kadın mı üstün, yoksa erkek mi?” tartışmasına hiç de lüzum kalmayacaktır. Zira her ikisinin üstünlük sahaları farklıdır. Mesela, kadınlar şefkat kahramanlarıdır. Erkeğin bu noktada kadına yetişmesi hayli zordur. Keza, çocuklarla ilgilenme noktasında, kadın daha sabırlı ve başarılıdır.

Bu durumda, “kadın- erkek” eşitliğinden söz etmek mümkün görülmemektedir. Zira fizyolojik olarak da psikolojik olarak da kadın ve erkeğin aynı olmadıkları ortadadır. Fakat imanda, ibadette, dünyevi hükümlerde benzeri sorumluluklara sahiptir. Her ikisi de mükelleftirler ve cezai ehliyette eşit durumdadır.

Anne olarak kadın, çocuklarının ilk ve en tesirli öğretmenidir. Gelecek nesil, genelde annelerin terbiyesiyle şekillenir. Çünkü ekseriyetle kadın evde çocuklarıyla beraberdir. Erkek ise dışarıda işiyle meşguldür. Pek çok erkek yorgun-argın evine döndüğünde çocuklarının eğitimine fazla vakit ayıramaz. Bu noktadan baktığımızda karşımıza çıkan tablo şudur: Anne adaylarını yetiştirmek, geleceğin neslini yetiştirmek demektir.

Hz. Peygamber, kadının eğe kemiğinden yaratıldığını, düzeltilmeye çalışılırsa kırılacağını söyler.4 Bazıları, hadisin ifadesinden, doğrudan kadının böyle bir kemikten yaratıldığını anlamak istemişlerse de, Hamdi Yazır’ın da işaret ettiği gibi bu, erkekle kadının arasındaki tabiat farklılığına ve kadınların erkekleştirilmeye kalkışılmasının onları kırıp atmak olduğuna tenbih ihtiva eden bir temsildir.5 Nitekim hadisin farklı varyantlarında bu kırılganlık ve hassasiyet teşbih edatıyla “Kadın eğe kemiği gibidir…”şeklinde ifade edilmiştir.6 Mesela, kadın fıtraten zinete düşkündür. Bu gerçeği göz ardı eden bir aile reisi, kendisine kıyas ile hanımına muamele etse, onu kırmış olacaktır.

Çocuklar

Çocuklar, Cenab-ı Hakk’ın birer hediyesi; evin süsü ve neşesidirler. Zaten evliliğin hikmeti tenasül, yani neslin devamıdır. Yoksa evlilik, mücerret şehvet tatmini için bir araya gelmek olayı değildir. Nitekim, bu niyetle evlenenler, belli bir noktadan sonra ayrılma felaketiyle karşı karşıya gelmektedirler.

Çocuklar, anne-babaya birer emanettir. Yüce Allah şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! Nefsinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz…!”7

Kur’an-ı Kerim’de çocuklar için “fitne” ve “düşman” ifadeleri kullanılır.8 Bunlardan “fitne” “imtihan vesilesi” manasını bildirir. Yani, anne-babalar çocuklarıyla imtihan edilirler. “Onları terbiye edebildiler mi, yoksa edemediler mi? “Helalinden mi yedirdiler, yoksa haramından mı?” tarzında çocuklarından dolayı suale tabi tutulacaklardır.

Diğer taraftan çocuklar anne-babayı kötü şeylere sevk edebiliyorlarsa, “düşman” bir görünüm arz ederler. Nitekim nice anne-baba çocuklarının sınır tanımayan isteklerini yapmaya çalışırlarken, pek çok günahlara maruz kalmaktadır.

İnsanda çocuk sevgisi fıtri olmakla beraber, “illa çocuğumuz olsun” düşüncesi doğru değildir. Hz. Zekeriya’nın Cenab-ı Hak’tan çocuk talebinde bulunurken “temiz bir zürriyet” istemesi, bu manaya işaret eder.9 Meydana gelecek nesil, anne-babanın ve milletin başına bela alacaksa, öylesi bir nesilden Allah’a sığınmak gerekir.

Kur’an-ı Kerim’de Rahman’ın has kulları anlatılırken, onların şu dualarına da yer verilir:

“Ya Rabbena, bize eşlerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin süruru olacak kimseler nasip et ve bizi müttakilere önder yap.”10

Şüphesiz, böyle bir nesil, aile yuvasından başlamak üzere, ciddi bir eğitim ve öğretimle yetişecektir. Çocuğun ilkokul öncesi evde aldığı eğitim, onun bütün hayatı boyunca etkisini gösterecek hayatî bir öneme sahiptir. Sözgelimi, ailesinden cömertlik terbiyesi almamış bir çocuğun, hayatının sonraki dönemlerinde çok cömert bir kişi olması imkânsız değilse bile, hayli zordur. Keza, evinde devamlı hor görülmüş, şahsiyeti gelişmemiş birinin, ilerde lider bir kişi olması neredeyse mümkün değildir. Böyle biri -kazara- önemli bir makama gelse, problem çözen değil, problem üreten biri olacaktır.

1 Nisa, 1

2 Rum, 21

3 Nisa, 34

4 Buhari, Enbiya, 1

5 Yazır, II, 1272-1273

6 Buhari, Nikâh, 79; Müslim, Rada, 65; Tirmizi, Talak, 12; Darimi, Nikâh, 45

7 Tahrim, 6

8 Teğabun, 14 ve 15

9 Âl-i İmran, 38

10 Furkan, 74

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir