Hak – Batıl Mücadelesi

Hak ve batıl, birbirine mukabil iki kavramdır. Bunlar gündüz ve gece, beyaz ve siyah gibi birbirinden farklılık arzederler. Hak müsbet, batıl menfidir. Hak vücudî, batıl ademîdir. Mesela gündüzün aydınlığı güneşin var olmasıyla açıklanır. Fakat gecenin karanlığı için güneşin olmaması yeterlidir.

Kur’ân-ı Kerim’de hak-batıl mücadelesinin teşbih ve temsillerle de anlatıldığını görürüz. Mesela:

1-Sel ve Köpük

(Allah) gökten bir su indirdi de, vadiler kendi miktarınca sel oldu. Sel de, yüze çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya değerli meta yapmak için ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de öyle bir köpük meydana gelir. İşte Allah, hak ve batılı böyle anlatır. Köpüğe gelince, atılır gider. İnsanlara fayda veren ise, arzda kalır. İşte Allah böyle meseller getirir.”1

Ayet, hakkın sebatını, batılın izmihlalini tasvir etmektedir. Batıl, zaman zaman üstte görülse de, köpük misali sönmeye mahkûmdur.2 İbn Kuteybe’nin ifadesiyle, batıl bazı durumlarda hakka galip görülse, üste çıksa bile, Allah onu mahvedecek ve boşa çıkaracaktır. Akıbet hakkın ve ehl-i hakkın olacaktır.3

Hak, yerde karar kılan safi su, insanların faydalandığı madenlerdeki safi cevher; batıl ise suyun üzerinde görülen köpük, çabuk sönmeye mahkûm posa gibidir.4

Pek çok müfessir, gökten inen suyu Kur’ân, vadileri kalpler olarak açıklar.5 Her vadinin kendi kapasitesince yağmurla dolması misali, her kalp de ilahî vahiy olan semavi Kur’ân’dan hissesini alır.

Zerkeşi, gökten inen suyu ilim ve iman olarak açıklar. Her kalp kendi kapasitesince bunlardan nasibini almaktadır. Sel üzerinde kabaran köpük misali, kalplerde şüpheler ve şehvetler meydana gelmektedir.6

Hz. Peygamber, Allah’ın kendisiyle insanlığa gönderdiği hidayet ve ilmi yağmura benzetir. Bir kısım toprak onu kabul eder, üzerinde yeşillikler biter. Böylece o yağmurdan hem kendi istifade eder, hem de başkaları bundan yararlanır. Bir kısım toprak ise, suyu üzerinde tutar, altına geçirmez. Bu toprak, inen yağmurdan istifade etmemekle beraber, üzerinde biriken sudan başkaları istifade eder. Kaya gibi sert bir kısım toprak ise, ne o sudan istifade eder, ne de başkalarının istifadesine vesile olur.7 Birincisi ilmiyle amil mü’mine, ikincisi amelsiz ilim sahibine, üçüncüsü ise, ilmi de ameli de olmayan kimselere misaldir.

Sel suyu, aslında safidir. Fakat vadilerden ona karışanlar onu bulandırır. Onun gibi, nefsin hayalleri, şek gaileleri Kur’ân’ın safi manalarının anlaşılmasına arız olur.8

Ayette “seller” denilmeyip “sel” şeklinde müfret getirilişi ehl-i hakkın zahirde farklı farklı görülse de gerçekte bir olduklarına işaret eder. Bu selin uğultusu, zamanın kulağında her zaman çınlamakta, eserleri arzın her tarafında görülmektedir.9

Madenlerin ayrışma misalini aynı manayı anlatan ikinci bir temsil olarak değerlendirmek mümkün olmakla beraber, Hamdi Yazır’ın yorumladığı gibi, ayrı bir temsil olarak ele almak daha yerinde olacaktır kanaatindeyiz. Şöyle ki: O’na göre, semadan inen ve hayata vesile olan halis su Kur’ân’ın, hak vahyin temsilidir. Bunda beşerin hiçbir müdahalesi yoktur. Ocaklarda eritilen madenler de, beşerin kesp ve içtihadıyla ortaya çıkarılan hak bilgilerin temsilidir.10

Su, hayatın esasıdır. Maden de bu hayatı daha kolay yaşanır hale getirir.11

Madenlerin bulunması ve ayrıştırılmalarında beşerin kesbi söz konusu olduğu gibi, madenler misali örtülü nice hak (gerçek) bilginin ortaya çıkarılması ve netleştirilmesinde de beşerin çalışması söz konusudur. Ancak bu bilgilerin de tamamı yakinî bilgi türünden değildir. Bunun da posa kabilinden atılması gereken kısımları vardır.12

2-Batılın Beyni

Bilakis, hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiştir.”13

Ayet, hak batıl mücadelesinin akıbetini istiare yoluyla beyan etmektedir. Kaya gibi sert bir cisim, içi boş yumuşak bir cisme atılıp onu paramparça yapmaktadır. Hakkın batılı yenmesi, dağıtması da böyledir.14

Ayetin yorumunda hak için delil, batıl için şüpheler de denilmiştir.15 Yani delil karşısında şüpheler mağlup olmaya mahkûmdur.

Şu ayette de benzeri bir mana vardır:

De ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olmaya mahkûmdur.16

Hak ve batıl, ışık ve karanlık gibi birbirine zıttırlar. Birinin olduğu yerde diğeri yoktur. “Ben her tarafı kapladım” diyen karanlığın ömrü güneş doğuncaya kadardır.

3- Allah’ın Nuru

Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlayacaktır. Müşrikler hoşlanmasalar da.”17

Ayette geçen “Allah’ın nuru” ifadesi, Allah’ın dini, kitabı, delili olarak açıklanmıştır.18 Üfleyerek güneşi söndürmeye çalışanlar nasıl hedefine varamazsa, Allah’ın dinini, kitabını, delilini iptal etmeye yönelik çalışmalar da neticesiz kalmaya mahkûmdur.19

Allah’a, rasulüne ve indirdiğimiz nura iman edin.”20

Ey insanlar! Size Rabbinizden bir burhan (delil) geldi ve size apaçık bir nur indirdik”21

ayetlerinde ifade edilen nur, Kur’ân olarak açıklanmıştır.22 Bu nuru, bu nurun tebliğcisi Hz. Peygamberi, tebliğ edilen İslâm nurunu ve bu nura inanan insanlardaki iman nurunu söndürmek isteyenler kendileri sönüp gitmişlerdir.

4-Zulümattan Nura

Allah iman edenlerin velisidir, onları zulümattan nura (karanlıklardan aydınlığa) çıkarır.”23

Zulümat ve nur Kur’ân’da birbirine mukabil olarak kullanılır. Bir yönüyle zulümat batılı, nur hakkı temsil eder. Mesela, küfür bir karanlıktır, iman ise bir nurdur. İman nurunun girdiği kalpte, küfür karanlığı artık barınamaz. Kur’ân’ın gönderiliş hikmeti, insanları zulümattan nura çıkarmaktır. Ayetin ifadesiyle,

O (Allah) ki sizi karanlıklardan nura çıkarsın diye kuluna apaçık (hak ve hakikati açıklayan) ayetler indiriyor…”24

Bu ayetteki zulümat küfür, nur ise iman olarak açıklanmıştır.25 Ancak zulümat ve nurun küfür ve imandan ibaret olmadığı da bir vakıadır. Bütün günahlar, isyanlar, şek ve şüpheler hep birer zulmettir. Yakine ulaşmak, gerçekleri ayan beyan görmek ise birer nurdur.26

Zulümat ve nurdan bahseden ayetlerde karanlığın çoğul, aydınlığın tekil olarak getirilmesi de manidardır. Çünkü küfür ve delalet türlü türlüdür, İslam Dini ise tek bir dindir.27 Diğer taraftan batıl çok, hak birdir.

Alûsî, Allah u Teâla’nın mü’minleri zulümattan nura çıkardığını beyan eden ayetin yorumunda şu ince manalara dikkat çeker:

-Allah onları kesret zulümatından vahdet nuruna,

-Sonradan elde edilen sıfatların karanlıklarından fıtrat nuruna,

-Fiilller ve sıfatlar perdelerinden nur-u zata,

-Küfür karanlıklarından iman nuruna,

-Bid’a zulümatından sünnet nuruna,

-Nefislerin zulümatından kalp nuruna,

-Zan karanlıklarından hakikat nuruna ulaştırır.28

1 Ra’d, 17

2 Kurtubi, IX, 200; Kasımî, IX, 3667; Abdali, s. 142

3 İbn Kuteybe, s. 326

4 Sabunî, II, 84

5 Mesela, bkz. Gazali, Mişkat, s. 159; Râzî, XIX, 35; Kurtubi, IX, 201; Hakim Tirmizi, s.22; Nesefi, II, 247; Yazır, IV, 2975-2976; İbn Kayyim, İ’lam, I, 117 – 118.

6 Zerkeşi, I, 493

7 Buhari, İlim, 20; Müslim, Fedail, 15

8 Râzî, XIX, 35

9 Bkz. Bahş, s. 142

10 Yazır, IV, 2975-2976.

11 Bahş, s. 163

12 Bkz. Abdali, s. 140

13 Enbiya, 18

14 Zemahşeri, II, 565-566; Râzî, XXII, 148; Ebussuud, VI, 60; Kurtubi, XI, 184; Alûsî, XVII, 20; Sabunî, II, 259. Subhi Salih, ayette tecsim, tahyil ve teşhis olduğunu söyler. Mebahis, s. 325. Yani, hakkın batılı mağlup edişi mücessem bir tarzda ifade edilmiştir. Bu anlatım tarzında hak ve batıl birer şahıs suretinde gösterilmiştir.

15 Kurtubi, XI, 184; Alûsî, XVII, 20

16 İsra, 81

17 Saff, 8. Ayrıca bkz. Tevbe, 32

18 Beydâvî, II. 490; Ebussuud, VIII, 244

19 Bkz. Zemahşeri, IV, 99; Râzî, XVI; 38; Yazır, VII, 4936

20 Teğabün, 8

21 Nisa, 174

22 Zemahşeri, IV, 114-115; Beydâvî, II, 499 ve I, 251; Kurtubi, VI, 19-20; Yazır, VII, 5028; Sabunî, III, 395

23 Bakara, 257

24 Hadid, 9

25 Zemahşeri, IV, 62; Beydâvî, II, 467; Kurtubi, XVII, 155

26 Bkz. Bursevi, I, 408

27 Bursevi, I, 408

28 Alûsî, XIII, 230

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir