Dünya Hayatı ile İlgili Teşbih ve Temsiller

Dünya ve ahiret, birbirine mukabil iki âlemin isimleridir. Dünya fani, ahiret bakidir. Dünya bir imtihan salonu, ahiret ise mükâfat veya ceza mahallidir. İnsanlar, ebedi hayatlarında şu dünyada yaptıklarına göre muamele göreceklerdir. Hadisin ifadesiyle “dünya ahiretin tarlasıdır.”1

Hamdi Yazır, “dünya hayatı” ifadesini “dünya denilen alçak hayat” şeklinde ele alır ve şöyle tahlil eder: “Dünya” kelimesi “en yakın” veya “pek alçak” anlamında bir sıfattır. “Hayat-ı dünya” “dünyanın hayatı” değil, “dünya denilen hayat”, yani süfli- alçak hayat yahut bugün içinde bulunmak itibariyle “en yakın bulunan hayat” demektir. Bu kelime, ahiret kelimesi gibi ve onun mukabili bir isim olarak ta kullanılır.”2

Kur’ân-ı Kerim dünyanın mahiyetini, hem akla, hem de hislere hitap edecek tarzda anlatmıştır. Mesela:

1-Sararan Yeşillikler

Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve aranızda bir övünme, mal ve evlatta bir çokluk yarışından ibarettir. Bir yağmur temsili gibi ki, otu rençperleri imrendirmiştir. Sonra değişir, bir de görürsün sararmıştır. Sonra da bir çerçöp olur. Ahirette ise şiddetli bir azap, bir de Allah’tan bir mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayat bir aldanış metaından başka bir şey değildir.”3

Ayet, önce akla hitap ederek dünya hayatının bir oyun, bir eğlence, bir süs, bir övünme, mal ve evlatta bir çokluk yarışı olduğunu nazara vermekte, daha sonra ise, bir temsille bu hakikatleri zihne yaklaştırmaktadır. Zemahşerinin de dikkat çektiği gibi, ayetteki temsil dünya hayatının çabuk geçtiğini ve faydasının azlığını anlatmaktadır.4 Ressamın fırça kullanarak tablolar çizmesi misali, ayet de kelimeleri kullanarak dünya hayatının mahiyetini ve akıbetini ortaya koyar. İşte, gökten yağmur yağar. Bu yağmurla her tarafta yeşil bitkiler çıkar. Bitkilerdeki yeşillik, canlılık çiftçilerin hoşuna gitmektedir. Ama bu yeşil renk kısa bir süre sonra yerini sarıya terkeder. Ardından ise, o güzelim yeşillerin yerinde sadece çöp yığını kalmıştır.

Dünya hayatı da böyledir. Önce caziptir, tatlıdır. Fakat ebedi olmadığından bu tatlılık yerini acılığa terkeder. Kendileriyle iftihar edilen mal ve evlat gibi şeyler birer birer elden çıkar. Daimî zannedilen gençlik, yerini ihtiyarlığa terkeder. İhtiyarların rengi de ayette tasvir edilen bitkiler gibi sararmış durumdadır. Fakat o dönem de bitecek, ardından ölüm ve ayrılık gelecektir.

Mealde “rençperler” olarak ifade ettiğimiz kısım, ayetin metninde “küffar” olarak geçer, Bu ise, hem “rençperler”, hem de “kâfirler” anlamı taşıyan tevriyeli bir ifadedir.5 Bu ifadede, ahirete inanmayan kâfirlerin hoşlandığı hayatın hayvanî bir hayat olduğuna işaret vardır.6 Çünkü kâfirler dünyanın zinetinden en çok hoşlanan kimselerdir. Mü’min güzel şeyleri gördüğünde, fikri hemen Sani’in kudretine intikal eder. Kâfir ise, duyulardan ileri geçemez, bütün benliğiyle eşyanın zahiri zinetinde müsteğrak olur.7

Bir başka ayette, dünya hayatında kâfirlere verilen nimetler “zehrate’l hayati’d dünya” (dünya hayatının cici-bicisi) olarak ifade edilir.8 Bu ifade ile dünya hayatının nimetleri önce parlak olup sonra solan çiçeklere benzetilmiştir.9

Kur’ân-ı Kerimde dünya hayatının son derece kısa bir hayat olduğu değişik ifadelerle tasvir edilir. Mesela şu ayetlere bakalım:

-“Allah’ın onları toplayacağı günde, sanki onlar (dünyada) gündüzün bir kısmı kadar aralarında tanışmış gibi olacaklar.”10

-“Onu (kıyameti) görecekleri gün, sanki bir akşam üzeri veya kuşluk vaktinden başka durmamışa dönecekler.”11

Bu ayetlerde, dünya hayatında geçirilen müddetin günün bir vakti, akşam üzeri veya kuşluk zamanı gibi az bir zaman dilimi olduğu bildirilmiştir.

2-Süslü Gelin

Dünya hayatının meseli şuna benzer: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve onun ehli (ehl-i dünya) kendilerini ona gücü yeter zannettikleri bir sırada geceleyin veya gündüz vakti ona (helâk) emrimiz geldi. Derken onu öyle biçtik ki, sanki bir gün önce orada hiç bir şenlik yokmuş gibi oldu. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.”12

Gökten yağan yağmurla yeryüzü yemyeşil olur, rengârenk çiçekler açar. Yeryüzünün bu süslü hali, “Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği…” ifadesiyle bir geline benzetilmiştir.13 Arzda yaşayanlar, bu geline sahip olacaklarını zannederler. Fakat o, kimseye yar olmaz. Bütün süsü ve tatlılığı, biçilmiş ekin misali ortadan kaybolur. Ayette “Onu öyle biçtik ki…” ifadesi, bu akıbete işaret eder. Bu ifadede, dünya hayatının o tatlı zinetli şeylerinin, neticede biçilmiş ekine döndükleri manası kendini hissettirmektedir. 14

Ayet, dünya hayatının faniliğini, zevalini, kıymetinin ve lezzetinin azlığını temsil yoluyla anlatmaktadır.15 Bu cihetten bakıldığında, ayet dünyanın sür’atli bir şekilde zevalini göstererek insanları ondan uzaklaştırmakta, diğer âleme yönelmelerini ve onun mutluluğunu aramalarını sağlamaktadır.16

Süyûti, dünya hayatının su ile temsil edilmesini şöyle değerlendirir:

-Suyu ihtiyacından fazla alsan zarar görürsün, ihtiyacın kadar alırsan faydalanırsın. Dünya da öyledir.

-Suyu almak için elini daldırdığında eline bir şey geçmez. Dünya da onun gibidir.17

3-Savrulan Çöp Kırıntıları

Onlara dünya hayatının meselini şöyle anlat: Gökten bir su indirdik, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı. Nihayet rüzgârların savurduğu bir çöp kırıntısı haline geldi. Allah her şeye muktedirdir. Mal ve evlat, dünya hayatının süsüdür. Bâkıyâtu’s-sâlihât ise, Rabbinin nezdinde, sevapça da daha hayırlıdır, beklenti yönünden de daha hayırlıdır.” 18

Ayette dünyanın parlaklığı ve bunların ardından helak ve faniliğin gelmesi bitkilerin haline benzetilmiştir. Önce yeşildir, sonra sararır, rüzgârlar onu uçuşturur.19

Râzî, ayeti dünyanın hakareti ve bekasının azlığına bir mesel olarak değerlendirir.20

Mal ve evlat, dünya hayatının bir zineti olarak ifade edilmiştir. Bunlar, gelip geçici fani şeylerdir. Bunlarla işlenecek salih ameller ise, fani değil, bakidirler. Diğer âlemde insan “malım- evladım” deyip onlardan bir medet umamaz. Ancak, bu fanileri baki yolunda değerlendirmişse, hoş bir akıbet onu beklemektedir.

Ayette geçen “Bâkıyâtu’s-sâlihât”, kişiye ebediyen fayda verecek olan hayırlı amellerdir. Bunun tefsirinde, “Subhanallah, Elhamdülillah, Lailâhe illallah, Allahu Ekber” ve “güzel söz” gibi açıklamalar yapılmıştır.21 Bunların hepsi, bâkıyatu’s- sâlihâttandır. Ama devam edecek salih ameller elbette bu dördünden ibaret değildir.

4-Oyuncaklar Dünyası

Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir.”22

Ayet, dünyanın insanlara fayda vermediğini ve sebatsız olduğunu beliğ bir teşbihle ifade etmektedir.23 Ayette bahsedilen hayatın kâfire mi, yoksa kâfir-mü’min ayırmadan bütün insanlara ait mi olduğu ihtilaflıdır.24 Kâfir hayatının zaten bir oyun ve eğlence olduğu açık olmakla beraber, şu dünya hayatının bir mü’min için de cennetteki hayatına nisbetle bir oyun ve bir eğlence mesabesinde olduğunu söyleyebiliriz.

Oyun ve eğlence (laib ve lehv) ifadeleri hatıra çocukları getirir. Çocuklar bir miktar oynar, sonra dağılırlar. Şu dünya hayatı da öyledir, sür’atle zevale gider. Üzerinde yaşayanlar da sür’atle ölüme koşarlar.25

Çocuklar, oyun esnasında oyuncak evler kurarlar. Hatta kibrit kutularından apartmanlar yaparlar. Kimi muhtar olur, kimi doktor. Kimi kumandan olur, kimi asker. Oynarlar oynarlar, sonra yorulur evlerine dönerler. Artık ne apartman kalmıştır, ne muhtar, ne doktor… Ne askerler vardır, ne de kumandan… Onun gibi, diğer âleme gidildiğinde şu dünya hayatının izafî ve itibari değerlerinin ancak bir oyun ve eğlence mesabesinde olduğu bütün çıplaklığıyla görülecektir.

1 Aclûnî, I, 412

2 Yazır, I, 402- 403

3 Hadid, 20

4 Zemahşeri, IV, 65

5 Küfür örtmek anlamındadır. Çiftçiye “kâfir” denilmesi tohumu toprağa bıraktığında örtmesi itibariyledir… Keza, karanlığıyla her şeyi örten geceye de “kâfir” denilmiştir. Bkz. İbn Kuteybe, s. 75-76

6 Yazır, VII, 4751

7 Beydâvî, II, 470; Alûsî, XXVII, 184-185

8 Taha, 131

9 Sabunî, II, 253

10 Yunus, 45

11 Naziat, 46

12 Yunus, 24

13 Beydâvî, I, 433; Ebussuud, IV, 137; Sabunî, I, 584

14 Zemahşeri, II, 223

15 Kurtubi, VIII, 208

16 Abdali, s. 255

17 Süyûti, II, 776

18 Kehf, 45-46

19 Zemahşeri, II, 486. Ayrıca bkz. Haşimi, s. 268

20 Râzî, XXI, 130

21 Beydavi, II, 13

22 En’am, 32. Ayrıca bkz. Muhammed, 36 ve Ankebut, 64

23 Alûsî, VII, 133; Yazır, VI, 4399

24 Râzî, XII, 200

25 Zemahşeri, III, 211

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir