Lafız – Mana İlişkisi

İnsanın ceset ve ruhtan meydana gelmesi gibi, kelâm dahi lafız ve manadan meydana gelir. Lafız bir sadefse, mana o sedefteki inci; lafız bir zarfsa, mana o zarftaki mektup; lafız bir elbise ise, mana o elbisedeki dilberdir.

Kelamdan asıl maksat, mananın ifade edilmesidir. Lafız buna bir hizmetkârdır.1 Edebi bir ifadede, güzel bir manaya, güzel elbise giydirilir. Ediplerin mana incilerinin sadefleri de güzeldir. Sadece lafzın, kelimelerin güzelleştirilmesine çalışmak, sıradan bir mektubu çok süslü bir zarfla göndermek veya doksan yaşındaki bir nineye gelinlik giydirmek gibidir. Belağatın büyük imamlarından Abdülkahir Cürcani’nin ifadesiyle, “mana yerine lafzı ön plana çıkarmak müzmin bir hastalıktır.”2

İnsan, lafızlarla meramını anlatır. “Lafız unsuru, sadece kendisinden sonsuz ufukları, düşünce ve itikat burçlarını seyrettiğimiz, aklı aşan bir biçimde de ötesine geçebildiğimiz bir parmaklık, bir fanus rolünü oynamaktadır.”3

Gazali şöyle der: Lafızlardan hakikatleri arayan belki de lafızlar çok olduğunda şaşırır, manaların da çok olduğunu (yani her birinin farklı anlamlar ifade ettiğini) hayal eder. Hakikatler kendisine açılan kişi ise, manaları asıl, lafızları tabi’ kılar. Zayıf kişinin hali ise onun tersidir. Çünkü hakikatleri lafızlardan ister. Cenab- ı Hakk’ın şu sözü her iki fırkaya işaret etmektedir:4

“Yüzüstü kapanarak giden mi daha doğru, yoksa dosdoğru bir cadde üzerinde dümdüz giden mi?”5

Kur’ân-ı Kerim’de en güzel manalar en güzel lafızlarla ifade edilmiştir.6 Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan her bir kelime, bulunduğu yere tam bir uyum arzeder. Mesela, Şeytanın vesveselerinden bahseden “Nas” suresinde sıkça tekrar edilen “s” sesi, âdeta şeytanın fiskoslarını ses olarak da yansıtmaktadır. Yerden suyun çıkışını anlatan “yeşşaqqaqu”7 ifadesi, çatlayışın, akışın bütün fışırtısını, şakırtısını, takırtısını duyurarak, âdeta suyun çıkış tarzını göstermektedir.8 Kâfirlere haşmetli bir üslûbla hitab eden Kaf suresinin kelimeleri, cezaletli lafızlardan seçilmiştir. Cenneti anlatan ayetlerde, kelimeler cennetin letafetinden hisse almışlardır.

Kur’ân-ı Kerîm, gerçi şiir değildir. Fakat onu okuyanların açıkça gördükleri gibi, Kur’ân ayetlerinde şiirin de fevkinde bir akıcılık ve selaset vardır. Bu İlâhî beyan, manaya muhatap olamayanları lafızlarıyla cezbettiği gibi, manaya aşina olanları da engin ve zengin manalarla kendine çekmektedir.

1 Abdülkahir Cürcani, Delailu’l-İ’caz, Tashih ve Haşiye: M. Reşid Rıza, Daru’l- Kütübi’l- İlmiyye, Beyrut, 1988, s. 401

2 Cürcani, age. s. 419

3 Sadık Kılıç, Mitoloji- Kitab-ı Mukaddes ve Kur’ân-ı Kerim, Nil Yay. İzmir 1993, s. 203

4 Ebu Hamid Muhammed Gazali, Mişkatu’l- Envar, Tahkik: Abdülaziz İzzeddin Seyrevan, Alemu’l- Kütüb, Beyrut, 1986. s. 152

5 Mülk, 22

6 Bkz. Muhammed Bin İbrahim Hattabi, İ’cazi’l – Kur’ân, (Sülüsü’r- Resail fi İ’cazi’l – Kur’ân kitabı içinde) Daru’l- Mearif, Mısır 1968, s. 27

7 Bakara, 74

8 Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, ts. (Mukaddime), I, 16

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir