“Minarede ‘ölü var’ diye bir acı sala…
Er kişi niyetine saf saf namaz. Ne âlâ.
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ…
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan.”
Necip Fazıl
Bize ölümü hatırlatan çok şey vardır. Mesela hastalıklar ölümü hatırlatır, saçtaki beyaz kıllar ölümden haber verir, minareden okunan sala bir gün bizim de salamızın okunacağını gösterir… Sonbahar mevsimi, senenin ihtiyarlık mevsimidir, bahar ve yazda gördüğümüz nice canlı sonbahar mevsiminde gözden kaybolur. Bahar ve yazda yemyeşil gördüğümüz yapraklar artık sararmış solmuşlar ve dünyadan gitmeye hazırdırlar. Esen rüzgârlar bunları dallarından koparır alır. İnsan, dalından kopan sararmış yaprakları görünce, gün gelip kendisinin de dünya dalından kopacağını, başka bir âleme götürüleceğini hatırlar.
Ama nice insan tüm bu olup biten olaylardaki ölüm mesajını almaz, daha doğrusu almak istemez. Tam bir gaflet ile dünyaya dalar. Dünyayı ebedi ve kendini de dünyada daimi zanneder. Gözünü yuman bir şey göremez, kulağını tıkayan bir şey duyamaz. Böyle kimseler de manen kör ve sağır olarak ölüm mesajlarını görmez ve duymazlar, bir takım oyun ve eğlencelerle veya uyuşturucularla düşünme melekelerini âdeta iptal ederler.
