Tecahül-i arif

Şu gördüğüm şimşek parıltısı mı,
yoksa Sultanımın bakışı mı?

Te­cahül-i arif, bilen bir kimsenin bilmez gibi davranmasıdır. Şeyh Gâli­b’in, “Gel arif ol ki marifet olsun tecahülün” ifa­desi, bu san­’atın arifane bir tarifidir.

Mecnun, Leylanın aşkından çöllere düşmüştür. Çölde, gözleri Leylaya benziyor diye ceylanlarla arkadaşlık yapmaktadır. Onlara tecahül ile şöyle der:

Ey çölün ceylanları, söyleyin bana,

Leyla sizden biri mi, yoksa o bir beşer mi?”

Fuzulî, meşhur “Su Kasidesi”nde şöyle der:

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem.

Ya muhit olmuş gözümde günbed-i devvâre su.”

Yani, “Şu dönen gök kubbe, su renginde midir? Yoksa gö­zümden akan yaşlardan mı böyle görünüyor, bilmiyorum.”

Anlatılır ki Abbasi halifelerinden Mansur, vefat eden amca kızının kabri başında cenazenin gelmesini bekler­ken, yanında bulunan şair Ebu Delame’ye “Burası için ne hazır­ladın?” diye sorar. Ebu Delame, latif bir te­cahül ile “Halifenin amca kızını” cevabını verir.

Ruşen Eşref Bey, Süleyman Nazif’e “Şinasi mektebi hak­kında fikriniz nedir?” diye sorar. Maksadı, Şinasi’nin tem­sil ettiği ekol hakkında Süleyman Nazif’in kanaatini öğ­renmektir. Süleyman Nazif kas­te­dileni anlamakla beraber, tecahül ile şöyle cevap ve­rir:

Mektebi mi? Ben böyle bir şey bilmiyorum. Benim işittiğime göre onun Bab-ı Âlî karşı­sında güzel bir mat­baası varmış.”1

Cahit Sıtkı Tarancı’nın meşhur “Otuz Beş Yaş” şi­irinde yer alan “Benim mi Allahım bu çizgili yüz?” ifa­desi de te­cahül-ü arif sanatı olarak değerlendirilebilir. Keza kendisinin şu ifadeleri de bu sanatın bir yansımasıdır:

“Gökyüzünün başka rengi de varmış.

Geç fark ettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar ateş yakarmış.

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.”

1 Bkz. Mevlevi, Edebiyat Luğatı, s. 151.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir