Leff ü neşir

Nedir bu savaş, insanlarda barışa azim yok mu?

Kan dökücü mızrağı atıp, zeytin dalı tutmak yok mu?”

Leff ü neşir, iki veya daha fazla kelimeyi sıralayıp, sonra da on­larla ilgili şeyleri söylemektir. Eğer yapılan açıklama sı­rasıyla olursa leff ü neşr-i müretteb, eğer sıra bozularak olursa leff ü neşr-i gayr-i müretteb adını alır. Mesela, “İnsanlar üç kı­sımdır: Mümin, kâfir, münafık” diyerek söze başlayıp, daha sonra bunlar sırasıyla açıklanırsa tertibli bir leff ü neşir olur. Eğer sırasıyla açıklanmaz da sözgelimi münafık­tan anlatılmaya başlanırsa, gayr- ı müretteb olur.

Kur’an-ı Kerim’de dikkat çekecek ölçüde leff ü neşir ör­nekleri görmek mümkündür. Mesela:

Semud ve Ad kavimleri kıyamet’i yalanladılar.

Semud’a gelince, azgınlıkları sebebiyle helâk edildi.

Ad kavmi ise, kasıp kavuran şiddetli bir rüzgâr ile ceza­lan­dırıldı…”1

Görüldüğü gibi, önce Semud ve Ad kavimlerinin kıyameti yalanlaması zikredilip, ardından sırasıyla bu ka­vimlerin akıbeti haber verilmiştir.

Keza, Vakıa Suresinde insanların “ashâb-ı mey­mene, as­hâb-ı meş’eme ve sâbikun” şeklinde üçlü bir tasnifi yapıl­mış, daha sonraki ayetlerde son gruptan başlanarak her sı­nıfın özellikleri anlatılmıştır.

Keza, Hud Suresinde kıyamet gününde insanların “şakî ve saîd” şeklinde iki grup hâlinde olacağı ifade edilmiş, ar­dından sırasıyla her grubun durumu bildi­rilmiştir.2

Şu ayette de ilgili edebî sanatın olduğunu görürüz:

Gece ve gündüzü iki ayet kıldık.

Gecenin ayetini gi­der­dik.

Gündüzün ayetini gösterici yaptık…”3

Bu ayette önce gece ve gündüz zikredilmiş, ardından sıra­sıyla gece ve gündüzün alâmetlerinin durumu gös­terilmiştir. Gecenin ayeti olan ay‘ın ışığı yoktur; güneş­ten geleni yansı­tır. Gündüzün ayeti olan güneş ise bir ışık kaynağıdır, her tarafı aydınlatır.

Leff ü neşir sanatını bir söz simetrisi olarak değer­lendi­rebiliriz. İfadelerinde bu simetriyi yakalayan, belâ­ğatın mühim esaslarından birine riayet etmiş olur, sözleri dağı­nıklıktan kurtulur, anlattıkları rahat anlaşı­lır.

Sözün burasında, belâğat kitaplarında “izah bade’l-ib­ham” adıyla anılan bir hususa dikkat çekmekte yarar gö­rüyoruz. Şöyle ki:

Bir şeyi önce kısaca zikredip sonra ayrın­tılarıyla an­latmak mühim bir belâğat sırrıdır. Çünkü bir şey müc­mel olarak söylendiğinde muhatap sözün devamını merak eder. Mesela şu ayete bakalım:

Namaz kılanlara yazıklar olsun!”4

Muhatap bu ayeti duyunca dehşetle irkilir. Devamında “ki onlar namazlarında gafildirler” kısmını duyunca rahatlar ve gafillerden olmamaya çalışır.

Kâria Suresinde önce “kâria” mücmel olarak zikre­di­lir. Peşinden Kâria‘nın insanların saçılmış kelebekler gibi sav­rulacağı, dağların atılmış yünler hâline geleceği kıyamet günü olduğu anlatılır.5

1 Hakka, 4-6.

2 Hud, 105-107.

3 İsra, 12.

4 Maun, 4.

5 Karia, 1-5.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir