Adam, gerçekten ustaymış!
Onun eli değdikten sonra,
bizim makine artık hiç çalışmaz oldu.
Ta’riz, sözü doğrudan değil de dolaylı olarak dokundurmaktır. Aldığı kitapları okumayan biri hakkında, “kitabını o kadar muhafazaya çalışıyor ki, sayfaları dağılır diye kenarlarını bile açmıyor” demek, bir ta’rizdir.
Keza, ilimle meşgul olmayan birinden, “o kadar hakşinas bir adamdır ki şükrünü îfa edemem diye üzerinde hiç hoca hakkı bulundurmamıştır” diyerek bahsetmek, aslında tariz yoluyla o kişiyi tahkir etmektir.
Keza, “politikaya girecek misiniz?” şeklindeki bir soruya, “Ben politikacı olamam. Zira yalan söyleyemem” diye cevap vermek, yalan söyleyen politikacılara ciddî bir ta’rizdir.
Anlatılır ki, evin yeni gelini evin işleriyle ilgilenmemektedir. Damadın anne babası, gelinin bu ilgisizliğinden ciddi boyutta rahatsızdır. Bir gün, damadın babası hanımına der: “Hanım, gel şu gelinimize bir senaryo uygulayalım. Sen eline süpürgeyi al, süpürmeye başla. Ben de senin elinden almaya çalışayım. Belki gelin hanım utanır da ev işlerine başlar.”
Düşündükleri senaryoyu uygularlar. Gelinin odada olduğu bir vakitte, kayınvâlide evi süpürmeye başlar.
Kayınpeder, “Hanım, şu yaşlı hâlinle senin yorulmanı istemiyorum. Hep sen süpürüyorsun. İzin ver, bu defa da ben süpüreyim,” der. Hanımı ise, “hayır bey, ben evin erkeğine evi süpürtmem” der, süpürgeyi vermez.
Konuşulanları duyan gelin hanım, “Durun,” der, niye tartışıyorsunuz ki?”
Kayınpeder ve kayınvalide bu söz üzerine tam ümitlenmişlerken, gelin hanım cümlesini şöyle tamamlar: “Bir gün biriniz süpürür, öbür gün diğeri..!”
Düz bir cümle, yerine göre ta’riz ifade eder. Mesela insanlara zarar veren birine, “İnsanların hayırlısı insanlara yararlı olandır”1 hadisini söylemek; başkalarını eliyle ve diliyle rahatsız eden kimseye, “Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir”2 hadisini hatırlatmak, ciddî birer ta’rizdir.
Kur’an-ı Kerim’de de bazı ta’riz örnekleri bulunmaktadır. Mesela:
1-Cenab-ı Hak, Peygamberimize hitaben şöyle buyurur:
“Eğer Allah’a ortak koşarsan, elbette amelin boşa gider.”3
Şirkten en uzak kimseye olan bu hitabın asıl muhatapları, ta’riz yoluyla diğer insanlardır.4
2-“Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilenle, kör kimse bir midir? Fakat bunu ancak akıl sahipleri anlar.”5
Bu ayet, kâfirleri kınamak içindir. Onların manen kör oldukları nazara verilmiş, ayrıca “Bunu ancak akıl sahipleri anlar” denilmek suretiyle, o kâfirlerin öğütten anlamayan hayvanlar hükmünde olduklarına işaret edilmiştir.6
3-Dini anlatan elçileri dinlemeyen kavmine karşı, Habib-i Neccar’ın söylediği şu sözler, en güzel ta‘riz örnekleriyle doludur:
“…Bana ne oluyor ki beni yaratana ibadet etmeyeyim? Ve siz O’na döndürüleceksiniz.
Ben Onu bırakıp başka İlâhlar mı edinirim? Öyle ki, o Rahman bana bir keder murat ederse, o ilâhların şefaati bana hiçbir fayda veremez ve onlar beni kurtaramaz.
O zaman ben, apaçık bir şekilde yoldan sapmış olurum. Ben, sizin Rabbinize iman ettim, gelin beni dinleyin.”7
Görüldüğü gibi, Habib- i Neccar, gayet dokunaklı ve yer yer ta’rizli ifadelerle kavmine nasihat etmektedir. Mesela, “Bana ne oluyor ki beni yaratana ibadet etmeyeyim?” ifadesi, “size ne oluyor ki sizi yaratana ibadet etmiyorsunuz?” mesajını vermektedir. Nitekim sözün devamında “Ve siz O’na döndürüleceksiniz” demesi, buna bir işarettir.
“Ben Onu bırakıp başka İlâhlar mı edinirim?” ifadesi, “Ne diye Allah’ı bırakıp batıl mabutlar ediniyorsunuz?” manasını bildirir. “…O zaman ben apaçık bir şekilde yoldan sapmış olurum” sözü, “sizler apaçık bir şekilde yoldan sapmışsınız” anlamını taşır.8
4-Necran Hristiyanlarıyla bir kısım Yahudi âlimleri Hz. Peygamberin huzurunda Hz. İbrahim’le ilgili ileri geri konuşurlar. Her biri “İbrahim bizdendi” demektedir. Bununla ilgili şu ayetler nazil olur:9
“Ey ehl-i kitab! Tevrat ve İncil ondan sonra indirildiği hâlde, niçin İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?
İbrahim ne bir Yahudi, ne de bir Hristiyan’dı. Lâkin O, Allah’a yönelmiş ve O’na teslim olmuş bir insandı. Ve O, müşriklerden değildi…”10
Hz. İbrahim’den sonra gelen insanların “İbrahim bizdendi” tartışmalarının ne derece anlamsız olduğu ayette net bir şekilde vurgulanmıştır. Sonunda, “O, müşriklerden değildi…” denilmek suretiyle beliğ bir ta’riz yapılmıştır. Yani, “O müşriklerden değildi, ama siz müşriklerdensiniz.”11
5-Bir de Hz. Peygamber devrinde yapılan Tebük Seferiyle ilgili olarak ayetlerde belirtilen şu duruma bakalım:
Münafıklar sefere katılmamak için sebep aramakta ve “bu sıcakta sefere mi gidilir?” demektedir. Gelen ayette şöyle denilir:
“De ki: Cehennem ateşi daha sıcaktır.”12
Şüphesiz bu ifadeden murat Cehennem ateşinin daha sıcak olduğunu bildirmek değil, onların böyle bir ateşe gireceklerini hatırlatmaktır.
6-Konunun can alıcı misallerinden biri de şudur:
Cenab-ı Hak, Hz. Musa ve Harun’u, “Ben en yüce Rabbinizim” şeklinde kendini halka ilân eden Firavun’a gönderir. Onlara şu talimatı verir:
“Firavuna gidin ve deyin ki: Biz senin Rabbinin elçileriyiz.”13
“Ben rabbim” diyen birisine, bu ifadeyle, “Hayır, sen rab değilsin. Senin de Rabbin var. O Rab, bütün âlemlerin Rabbidir. Biz de O’nun elçileriyiz” mesajı net bir şekilde verilmiştir.14
1 Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, I, 393
2 Buhâri, İman, 4; Müslim, İman, 64; Ebu Davud, Cihad, 2.
3 Zümer, 65.
4 Ebu’l-Berekât Nesefi, Medâriku’t- Tenzîl ve Hakaku’t- Te’vîl, (Tefsîru’n- Nesefî) Kahraman Yay. İst. 1984. IV, 65
5 Ra’d , 19
6 Celaleddin Süyûti, Itkan fî Ulumi’l-Kur’ân, Dâru İbn Kesir, Beyrut, 1993, II, 794.
7 Yasin, 21-25.
8 Süyûtî, age. II, 794; Kazvini, s. 67.
9 İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, II, 47.
10 Âl-i İmran, 65-66.
11 Beydâvî, I, 389
12 Tevbe, 81.
13 Taha, 47.
14 Kutub, Fî Zılali’l – Kur‘ân; Sâbuni, Saffetu’t- Tefasir, II, 226