Her taş yerinde ağırdır.
Her kelime de bağlamında güzeldir.
Mimaride taşı gediğine koymak nasıl önemliyse, belağatta da kelimeleri yerli yerine kullanmak aynı şekilde önemlidir. Konunun en güzel örneklerini Kur’an ayetlerinde görmek mümkündür. Bu kısımda, Kur’anın kelimeleri seçmesindeki inceliklerden bazıları misal olmak üzere nazara verilecektir.
İnsan günaha meyyal bir varlıktır. Bu huy ve tabiatı, atamız Hz. Âdem ve eşi Havva’da da görmekteyiz. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak, onlara şöyle emreder:
“Ey Âdem! Sen ve eşin Cennet’e yerleşin. Onun nimetlerinden bolca yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”1
Bu ağacın hangi ağaç olduğu ayette belirtilmemiştir. Buğday, üzüm, incir… şeklinde bazı rivayetler varsa da, ayetin lâfzında bunların hiçbirine delâlet yoktur.2
Bu ağaç, Hz. Âdem için belli bir ağaç olmakla beraber, Âdemoğullarına bakan yönüyle herhâlde günah ağacı… Seyyid Kutub’un ifadesiyle, “bu ağaç belki de dünya hayatında sakınılması gereken şeylere işaret etmekte… Sakınılacak bir şey olmazsa, irade büyüyemez; irade sahibi insanla, güdülen hayvan arasında fark kalmaz. İnsanın ahde vefa ve şarta riayetteki sabrı ölçülemez. İşte, irade bir yol ayrımıdır. İradesiz yaşayanlar, şeklen insan görünseler de hayvanlar âlemine mensup sayılırlar.”3
Hz. Âdem yasak ağaçla imtihan edilmiş. Evlâtları ise, günah ağacıyla imtihan ediliyor. Günah ağacının kökü kalpte, dalları insanların organlarındadır. Kalbinde küfür tohumu sümbüllenen bir insanın, bütün azaları günah meyvesi veren birer dal hâline gelir. Böyle bir insanın hayâli, hep boş şeylerle oyalanır. Gözü, harama bakar. Aklı, dalaverelerle meşguldür. Dili, kötü sözler söyler. Midesi, haram gıdalarla beslenir…
Hz. Âdem’e verilen talimatta, “Şu ağaçtan yemeyin” yerine, “Şu ağaca yaklaşmayın” denilmesi dikkat çekicidir. Bu tarz bir yasaklama, “yemeyin” demekten daha tesirlidir. Bu ifade bize günahların çekim alanını ihtar eder. Mıknatısın çekim alanı olduğu gibi, günahların da bir çekim alanı vardır. Çekilme özelliği gösteren maddeler, mıknatısa yaklaşınca, çekilmekten kurtulamazlar. Günaha meyyal nefisler de günahın çekim alanına girince, artık dönemezler.
Kur’an’ın “Zinaya yaklaşmayın!”4 yasağında da aynı nükte vardır. Bu ifade, “Değil zina işlemek, ona sebep olacak şeyleri bile yapmayın” manasını bildirmektedir. Bu ifadeyle; bakmak, dokunmak gibi zinanın öncüleri yasaklanmıştır.
Zina, hırsızlık gibi günahlar, Allah’ın koyduğu haddi aşmaktır. Haddi aşanlara, hadlerini bildirmek için had cezaları vardır. Cenab-ı Hak, zinayla ilgili had cezasını bildirirken, “zina eden kadın ve erkek…”5 diye önce kadınla başlar. Hırsızlıkla ilgili had cezası bildirirken ise; “hırsızlık eden erkek ve kadın…”6 diyerek önce erkekle başlar. Şüphesiz bu şekilde bir ayırım, ince bir nüktedir. Zira zinada birinci unsur kadın, hırsızlıkta ise birinci unsur erkektir.7
Hırsızlık suçunun cezasını anlatan ayetle ilgili olarak, şu nükte de kaydedilmeye değer:
Meşhur lügat âlimi Esmai anlatıyor:
Bir gün, “hırsızlık eden erkek ve kadının ellerini kesin…”8 ayetini okuyordum. Yanımda bir bedevî vardı. Ayetin sonunu, yanılgıyla “Allah Gafur’dur, Rahim’dir” şeklinde bitirdim.
Bedevî dedi: “Bu kimin kelâmı?”
Dedim: “Allah’ın kelâmı.”
Dedi: “Bu Allah’ın kelâmı değil, tekrar oku!”
Doğrusu aklıma geldi. “Allah Azîz’dir, Hakîm’dir” şeklinde okudum.
Dedi: “İşte, bu Allah’ın kelâmı.”
Kendisine sordum: “Kur’an hafızı mısın?”
Dedi: “Hayır.”
“Peki dedim, hata ettiğimi nereden anladın?”
Dedi: “Allah Aziz’dir, hükmeder ve eli keser. Şayet bağışlasa, merhamet etse, elin kesilmesine hükmetmezdi.”9
Not: Allahın Gafur – Rahim olması bir sonraki ayette geçer. Şöyle ki:
“Her kim zulmünün arkasından tevbe edip durumunu düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah, Gafur u Rahîm’dir (bağışlar, merhamet eder).”
Görüldüğü gibi, bir önceki ayetteki muhtevaya uygun olan Allahın Azîz ve Hakîm isimleri iken, bu muhtevaya uygun olan ise Onun Gafur ve Rahim isimleridir.
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın emir ve yasaklarını “hududullah” şeklinde bildirir: “İşte bunlar Allah’ın koyduğu sınırlar. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa nefsine zulmetmiş olur.”10
Haram sahalar mayınlı araziler gibidir. Böyle arazilerin yakınında “Dikkat! Girilmez!” levhası olduğu gibi, haramların yanında da “Yasak!” levhası vardır. Mayınlı araziye giren, param parça olmaya mahkûmdur.
Şeytan, Allah’ın emrine ilk karşı gelen varlık. Fakat gurur ve kibrinden dolayı tevbe etmemiş, “Hata ettim, affet ya Rabbi!” demek yerine, günahını savunmaya kalkmıştır. Bundan dolayı da huzurdan kovulmuş, lânetlenmiş ve ebediyen İlâhî rahmetten mahrum kalmıştır.
İlk insan Hz. Âdem de İlâhî emre karşı gelmiş, yasak ağaçtan yemiştir. Fakat onun bu günahı, gurur ve kibrinden değil, unutmasından kaynaklanmıştır. Hem Hz. Âdem, hem Hz. Havva, Şeytan’ın sözlerine kanmışlar, onun “bu ağaçtan yerseniz iki melek olacaksınız yahut ebedî Cennet’te kalacaksınız” deyişine aldanmışlar, “Yemin ederim ki ben sizin iyiliğinizi istiyorum” sözüne inanmışlardır.11
Atamız Hz. Âdem’le uğraşan Şeytan, bugün de bizlerle uğraşır. Cennet’e giden yolda Şeytan en büyük engeldir. İnsanın nefsi Şeytan’dan gelen vesveselere hassas bir alıcıdır. Şeytan daima suret-i haktan görünerek insanları saptırmaya çalışır. Kur’an, Şeytan’ı “adüvv-ü mübin” yani apaçık bir düşman olarak tavsif eder.12 Şeytan’ın dediklerini yapanların ona kul, emrettiklerini yerine getirenlerin ona memur olduklarına dikkat çeker.13
Şeytan adım adım hedefine varmaya çalışır. Buna karşı Kur’an şu uyarıyı yapar:
“Şeytan’ın adımlarına uymayın!”14
Âdemoğullarına Âdem’in yolundan gitmek yaraşır. Hz. Âdem’in yolu, tevbe yoludur, rücu yoludur. Cennet’ten gelmiş, yine Cennet’e gidecektir. Cennet vatan-ı asli olan Evlâtlarını, Cennet’e beklemektedir.
İnsan, Cennet için yaratılmıştır. “Allah sizi Cennet’e davet eder”15 ayeti bu manaya işaret eder. Davete icabet sünnettir. Fakat davet Allah’tan gelince icabet farz olur. Cehenneme ise davet yoktur. Ama o da boş kalmayacaktır. Kendilerine verilen kabiliyetleri kötü kullanan ve ömür sermayelerini boşa tüketenler, orada ceza çekeceklerdir.
1 Bakara, 35
2 İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, I, 112-114; Alûsi, Ruhu’l- Meani, I, 234.
3 Kutub, Fi Zılali’l-Kur’ân, I, 58.
4 Isra, 32.
5 Nur, 2.
6 Maide, 38.
7 Beydâvi, III, 201; Nesefî, Medârik, I, 282.
8 Maide, 38
9 Sâbuni, Safvetu’t-Tefasir, I, 342.
10 Talak, 1.
11 A’raf, 20-23.
12 Yasin, 60.
13 Yasin, 60; Bakara, 169.
14 Bakara, 168.
15 Bakara, 221.
