İnsan, başarıya programlı bir varlık olarak dünyaya gönderilir. Kendisine verilen kabiliyetleri ve fırsatları iyi değerlendirirse bir başarıdan başka başarıya koşan bir hayat yaşar. Ama tersini yaparsa dünya sahnesinde bir varlık göstermeden geçer gider.
İnsanları bir yönüyle şu üç grupta toplamak mümkündür:
1. Gayesiz yaşayanlar.
2. Bir gaye için yaşanması gerektiğini konuşanlar.
3. Gerçekten bir gaye için yaşayanlar.
Bu üç grup insanı, sandal ile denizde yol alan yolculara benzetebiliriz. Birinci grupta yer alanlar sandallarını denizin dalgalarına terketmiş; ikinci grupta yer alanlar bir rotaları olması gerektiğine inanmakla beraber nasılsa bunu başaramamış; üçüncü grupta yer alanlar ise, çizdikleri rotada yol almışlardır. İnsanlık tarihinde derin izler bırakan, ölümsüz eserler veren, insanlığın mukadderatını yönlendiren kimseler işte bu üçüncü grupta yer alanlardır.
Belki bunların sayısı bu üç grup içinde en az olanıdır. Fakat kıymet ve ehemmiyet sayıya göre değildir. Hayvanlar, bitkiler, cansızlar sayıca çok olmakla beraber, insan onlarda hükmeder. Onun gibi, bu az grup, diğer insan gruplarına hâkimdir. Zira onlar, vagon değil, lokomotif insanlardır.
İyi yetişmiş bir insan, bazan milyonlara bedeldir. Çoğu kere kitlelerin ayağa kalkması, bir kişinin ayağa kalkmasıyla olmuştur.
Hayat, bir yarışa benzer. Kur’an-ı Kerim, “Yarışınız!..”, “Koşuşunuz!..”1 emirleriyle insanları bu yarışta başarıya davet eder. Fakat başarıya giden yol düz değil, engellerle doludur. Bu yolda uçurumlar, bataklıklar, labirentler vardır.
Teknolojinin kıskacında ruhu daralan, makineleşen bir hayat tarzında yüce gayelerden uzaklaşan günümüz insanı, öyle görülüyor ki, başarı yolunda çok ciddi engellerle karşı karşıyadır. Bu engellere takılanlar, kabiliyet tohumlarını sümbüllendiremezler, başarının zirvelerine kanat açamazlar.
Başarı yolunda hitabet ve beden dili çok önemli bir yere sahiptir. Toplumu yönlendiren, etrafını aydınlatan insanlar, genelde hitabet yönüyle de seçkin kimselerdir. Bunların etraflarına faydalı olması hem beden dilini iyi kullanmalarına, hem de muhataplarının beden dillerini iyi okumalarına bağlıdır. Öyle görülüyor ki, başarıyla hitabet ve beden dili arasında çok yakından bir ilişki vardır.
Bu çalışmamızda bu üçünü birlikte ele aldık, bunlarla alakalı önemli esaslara ana hatlarıyla dikkat çektik. Bunu yaparken, yerli ve yabancı pek çok eserden istifade ettik. Ele alınan konularla ilgili Kur’an ayetlerini ve Hz. Peygamberin sözlerini özellikle nazara verdik. Zira Kur’an, bütün insanlığa son İlahî mesajdır ve Hz. Peygamber en büyük rehber insandır. O, insanlık piramidinin zirve şahsiyetidir. Son ilahi mesaj olan Kur’anın ilk ve en büyük muhatabıdır. Hz. Aişe’nin ifadesiyle “O, yaşayan bir Kur’an’dır.”2
Nereye gittiğini bilen bir insana yol vermek için, dünya durup kenara çekilirmiş. Bu çalışmamızda nazara verilen esasların, başarıya namzet her insana, “nereye nasıl gitmesi gerektiği” hususunda yardımcı olacağını umuyoruz. Eserin, muhataplarına yeni ufuklar açmasını diliyor, insanımızın daima zirvelere doğru yol almasını temenni ediyoruz.
Başarıda ve hitabette “zirvenin adımları” olarak ele aldığımız esasların, “zirvenin adamlarını” yetiştireceğine inanıyoruz.
Şadi EREN
1 Hadid, 21; Âl-i İmran, 133
2 İbn Haccac Müslim, Camiu’s-Sahih, (Sahihu Müslim), Çağrı Yay. İst. 1981, Müsafirin, 139
