VARLIK FELSEFESİ

Felsefenin ana konularından birini varlık (ontoloji) teşkil eder. “Varlık nedir? Nereden çıkmıştır? Varlık gerçek midir, yoksa bir görünümden veya isimden mi ibarettir? Yoktan var etmek ne demektir?” gibi sorular hep varlık felsefesiyle ilgilidir?

Antikçağ filozofları, daha çok ilk madde (madde-i ûlâ: arke: cevher) üzerinde dururlar. Mesela Tales, bu ilk maddeyi “su” olarak kabul eder. Anaximandros, “yer önce denizle kaplı idi. Yeryüzünde hayat sularda başlamıştır.” der.1

Aneximenes, ilk madde için “hava” derken, Heraklitos, “ateş” der.2

Mekanist, materyalist bir görüşe sahip olan Demokritos; yaratılmamış, ezelden beri var olan atomları kabul eder, her şeyi onların hareketiyle açıklamaya çalışır.3

Empedokles, dört unsuru (anasır-ı erbaayı) her şeyin aslı ve esası olarak görür.4

Aristo, “gerçekten var olan nedir?” sorusuna “şu görmüş olduğunuz tek tek nesnelerdir. ‘Şu insan, şu masa, şu ağaç’ gibi fertlerdir. Yoksa Eflatunun dediği gibi, görmediğimiz idealar değildir” diye cevap verir.5

Onların bu tarz yaklaşımları, hatıra şu ilâhî beyanı getirmektedir:

“Ben göklerin ve yerin yaratılışına onları şahit tutmadım. Kendi yaratılışlarına da… Haktan sapanları yardımcı edinmiş de değilim.”6

Kur’an’ın bildirdiğine göre, gökler ve yer altı günde yaratılmıştır.7 Şüphesiz bu günler, bizim bildiğimiz günler cinsinden değildir. Çünkü âlem yaratılmadan önce ne güneş vardı, ne de ay…8 Kur’an’da bin ve elli bin senelik zaman dilimlerinden bir gün olarak bahsedilir.9 Buradan hareketle, göklerin ve yerin yaratıldığı altı günün “İlahi günler” çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Bu altı gün, gökler ve yerin şimdiki hale gelinceye kadar geçirdiği altı tavır veya yaratılışta ve vücuda gelişte altı merhale veya arasını ancak Allah’ın bildiği altı zaman dönemi olabilir.10

Tevrat’ın Tekvin bölümünde de göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı bildirilir.11 Fakat Maurice Bucaille’ın da dikkat çektiği gibi, muharref Tevrat’taki anlatımda altı merhaleden değil, haftanın günlerinden bahis vardır ve yedinci gün Tanrı’nın istirahat ettiği nazara verilir.12 Kur’anın şu ayeti, muharref Tevrat’ın yanlışını tashih için inmiş gibidir.13

“Andolsun ki, gökleri, yeri ve aralarındakileri altı günde yarattık. Bize bir yorgunluk dokunmadı.”14

İlahi irade ile göklerin ve yerin yokluktan varlık sahasına çıkması, yoktan yaratılan insan için ilk bakışta anlaşılması güç bir meseledir. Kur’an, sekiz ayette “Kün: Ol” emriyle eşyaya vücut verildiğini anlatır.15

Nesefi’nin yorumuyla, “ol” emri yaratmaktaki sür’ati ifade için bir mecazdır, Yoksa ortada böyle bir konuşma söz konusu değildir. İtaatkâr bir memurun emir verildiğinde, beklemeden, tereddüt etmeden, direnmeden emri yerine getirmesi gibi, Allah’ın olmasını dilediği şeylerin de direnmeden, beklemeden vücut sahasına çıkmaları anlamına gelir.16

Eşyanın “ol” emriyle vücut sahasına çıkmaları, ilim dairesinden kudret dairesine geçmeleri demektir. Yani, olmuş ve olacak her şey İlahi ilimde malumdur. İlm-i İlahide var olan şeylerin İlâhi irade ile vücut bulmaları, yanma kabiliyetinde olan kibritin bir temasla hemen yanması veya göze görülmeyen bir yazıyla yazılmış bir yazının, göze gösterici bir madde sürülerek ortaya çıkması veyahut fotoğraf aynasındaki görüntünün kâğıt üstüne nakledilmesi gibi çok kolay bir durumdur.17

“Kalem, olacak her şeyi yazdı mürekkebi kurudu”18 hadisinden ilhamla ve günümüz bilgisayar teknolojisinden de yararlanarak şöyle diyebiliriz: Cenab-ı Hak, ilm-i ezelisinde olmuş olacak her şeyi kararlaştırmış, tabir caizse şimdi printer’den çıkış almaktadır.

Şayet insanlar bir gün düşüncelerini ekrana yansıtabilirlerse, herhalde yoktan yaratma meselesini daha iyi anlayacaklardır.

Allah’ın ilmindeki eşyanın, harici vücut sahasına çıkmaya iştiyakları vardır. “Sonra Allah, buhar halindeki semaya yönelip ona ve arza ‘İster istemez gelin’ dedi. Onlar da, ‘biz isteyerek geldik’ dediler”19 ayetinde bu manayı görmek mümkündür.

Cenab-ı Hakk’ın nafiz iradesi, “O, her an bir tasarruftadır.”20 ayetinin bildirdiği gibi, her an u zaman faaliyet halindedir. Yoksa yaratılış, sadece başlangıç döneminin olup bitmiş bir olayı değildir.

Gerek gündüzün sultanı görülen güneş, gerek gecenin melikleri gibi görülen ay ve yıldızlar, “Allah her semaya (görevini) vahyetti.”21 medlûlünce, kendilerine verilen İlâhî emre itaat etmek ve boyun eğmek mecburiyetindedirler. Hilkatleri, mahiyetleri, tabiatları, aldıkları emre itaatten ibarettir… Hepsi mahlûk, hepsi İlahi iradeye tabidirler. “Yürü” derse yürürler, “dön” derse dönerler, “dur” derse dururlar, “parla” derse parlarlar, “sön” derse sönerler…22

Kâinatta gözlemlediğimiz bu itaat, bu inkıyat kevnî bir İslam’ı, bir teslim oluşu simgeler. Her şey, mahiyeti içerisine yerleştirilmiş kanunlar doğrultusunda hareket ettiği cihetle, Fazlurrahman’ın tabiriyle “bütün kâinat Müslümandır.”23

Varlık felsefesine ayırdığımız bu bölümde ele alınan ayetler gösteriyor ki, Cenab-ı Hak Kur’an’da ana hatlarıyla yaratılışı insanlara anlatmaktadır. Bu ayetlerdeki üslup, bir binayı yapan ustanın, “bunu şöyle şöyle yaptım” demesi tarzında gerçeğin ifadeleridir. Yoksa başkasının yaptığı eser hakkında zandan ve tahminden ileri gitmeyen “racmen bil gayb” ifadeler değildir.

İnsan, Kur’an’a kulak verdiğinde varlığın sırlarına aşina olur. Yaratılışın muammasını çözer. “Bu varlıklar nedir? Nereden gelip nereye gidiyorlar.” şeklindeki sorulara cevap bulur. Kâinatı, bir kitap gibi okuyacak yüksek bir seviye elde eder.

1Gökberk, s. 21 ve 23

2Gökberk, s. 23

3Gökberk, s. 39-40

4Gökberk, s. 34

5Türker, s. 39

6Kehf, 51

7Hud, 7

8Kutub, V, 2806-2807

9Hacc, 47 ve Mearic, 4

10Kutub, V, 2978

11Tevrat, (Kitab-ı Mukaddes), Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İst. 1981, Tekvin, 1 ve 2. bab.

12Maurice Bucaille, Kitab-ı Mukades Kur’an ve Bilim, TÖV. Yay. İzmir, 1981, s. 200

13Beydâvî, II, 425

14Kaf, 38

15Bakara, 117; Al-i İmran, 47, 59; En’am, 73; Nahl, 40; Meryem, 35; Yasin, 82; Mü’min, 68

16Ebu’l- Berekat Nesefi, Medariku’t- Tenzil ve Hakaiku’t- Te’vil, Kahraman Yay. İst. 1984, I, 71

17Nursi, Şualar, s. 24

18Aclûni, I, 332. Buhari, Kader, 2; Tirmizi, İman, 18 ve İbn Mace, Mukaddime, 1’de “Kalem Allah’ın ilmine göre yazdı, mürekkebi kurudu” şeklinde geçer.

19Fussilet, 11

20Rahman, 29

21Fussilet, 12

22Yazır, Hak Dîni Kur’an Dili, III, 2191

23Fazlurrahman, Ana Hatlarıyla Kur’an, Ter. Alparslan Açıkgenç, Fecr Yay. Ankara 1987, s. 81

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir