IV. BÖLÜM: GERÇEĞE GİDEN YOLLAR, FELSEFE

İnsanlar, başlıca felsefe ve din yoluyla gerçeğe ulaşmaya çalışırlar. Bu bölümde, bazen birbirine destek olan ve bazan da birbiriyle çarpışan bu iki sistem ana hatlarıyla ele alınacaktır.

Felsefe, Yunanca “Philosophia” (hikmet sevgisi) kelimesinin Arapçada aldığı biçimdir.1 Felsefe, durup dinlenmeden bilgiyi, doğruyu arama işidir… Varılmak istenen şey, doğrudur, hakikattir. Felsefe, doğruya varmak ister, bunun için uğraşır, eldekilerini bu amacı bakımından boyuna ayıklar, eleştiren bir süzgeçten geçirir.2

Felsefe, başlıca şu konular üzerinde yoğunlaşır:

1. Varlık (Ontoloji)

2. Bilgi (Epistemoloji)

3. Değerler

Değerler felsefesi de başlıca iki kısımdır:

a. Güzel ve çirkini ayırmaya çalışan estetik.

b. İyi ve kötüyü temyize çalışan etik (ahlak.)3

“Varlık var mıdır? Varlık nasıl vücuda gelmiştir? Eşyanın hakikatine ulaşmak mümkün müdür? Bilgi vasıtaları nelerdir? Bilgilerimize ne derece güvenebiliriz? Güzelliğin ölçüsü nedir? Güzellik nisbi midir, yoksa hakiki midir? İyi ve kötüyü belirlemede miyar nedir?” gibi sorular tarih boyunca düşünen insanları meşgul etmiş ve onların bu tür sorulara cevap arayışlarından felsefe ortaya çıkmıştır.

Sanatçı güzele, filozof gerçeğe ulaşmak ister. Sanatçı sezgiyle, filozof aklıyla hedefine doğru ilerler. Sanatçının “güzele” ulaşması anidir, filozofun gerçeğe ulaşması ise tedrici…4

İslâm dünyasında felsefe, “hikmet” sözüyle karşılanır, Hikmet, geniş anlamlı bir kelime olup, konumuzla ilgili bir anlamı, “söz ve fiilde isabettir.”5

Şüphesiz, bütün felsefeleri bu tarif şümulünde değerlendirmek mümkün değildir. Felsefede ideal, söz ve fiilde isabet olarak kabul edilebilirse de, bu hedefe her zaman varıldığı söylenemez.

Nitekim hem Batıda, hem bizde felsefeye ciddi tenkitler yapılmıştır. Mesela, J.J. Russo şöyle der:

“Felsefe nedir? En tanınmış filozofların kitaplarında bulduğumuz nedir? Onları dinlerken insan kendini bir pazar yerinde avaz avaz çağıran bir sürü madrabaz arasında sanır. Her biri ‘bana gelin, bana gelen aldanmaz’ diye bağırır durur.”6

Necib Fazıl ise felsefeyi şöyle değerlendirir:

“Oltasına hangi balık gelirse onu hakikat kabul eden bir akıl müessisesi.”7

Necib Fazıl, Batı felsefesi hakkında ise şöyle der:

“Biricik dehası ‘satıhta derinleşmek’ ve ne kadar derinleşirse derinleşsin yine satıhta kalmak.”8

Bu gibi tenkitlerle beraber, felsefenin insanlığın düşünce tarihini yansıtan bir ayna olması son derece mühimdir. Felsefeciler, genelde gerçeğe ulaşamamış, hatta gerçeğe gidiyorum zannıyla ters yola sapmış da olabilirler. Fakat bunlar ekseriyetle hakikat aşığı, gerçeğin sevdalısı kimselerdir. İnsanlığın zekâ tarlaları durumundadırlar. “Hikmet mü’minin yitiğidir. Nerde bulursa almalıdır” nebevî ölçüsü, bu noktada bize yol göstermektedir.9

Asrımızın mümtaz simalarından müfessir Hamdi Yazır’ın Fransızcadan “Metalib- Mezahib” adıyla bir felsefe kitabı tercüme etmesi, örnek bir davranış olarak görülmelidir. Zira kültür ve medeniyette her ne kadar her milletin kendine has görünümleri varsa da, bazı şeyler evrenseldir. Bizde imal edilmişse başkaları bizden almalıdır. Başkalarının elindeyse, onlardan bunu almakta bir beis görülmemelidir.

Değerli mütefekkir Cemil Meriç, hikmetin (felsefenin) vatanını Batı değil, Doğu olarak görür. Doğu için “hikmetin ezeli vatanı” der ve şu yorumu yapar:

“Olemp’in huzurunda biz de saygı ile eğiliyoruz. Ama ondan daha büyük zirveler de var. Güneş önce Himalayadan doğmuş ve bütün Asya’yı aydınlatmış. Şimdi de Avrupa’yı aydınlatıyor.”10

Batılı filozoflar ise, insanlığın düşünce tarihini genelde Antikçağ Yunan felsefesiyle başlatırlar. Hâlbuki tarihen de sabit olduğu üzere, şaşaalı Yunan Felsefesinden önce Mısırda, Babil’de, Mezopotamya’da, Hint’te, Çin’de yüksek bir medeniyet ve hareketli bir fikri ortam bulunmaktadır. Buralardan gördüklerinden etkilenen Yunan filozofları kendi felsefelerini ortaya koymuşlardır. Yunan felsefesinin Batıda unutulmaya yüz tuttuğu yıllarda, Abbasiler döneminde bu eserler Arapçaya tercüme edilmiş, Endülüs Emevileri yoluyla da tekrar Batıya avdet etmiştir.

1Gökberk, s. 12

2Gökberk, s. 13

3Türker, s. 19

4Türker, s. 18

5Kurtubî, III, 213

6J.J, Rousseau, İlimler ve San’atlar Hakkında Nutuk, Ter. S. Eyüpoğlu, MEB. Yay. Ankara, 1943, s. 41

7Kısakürek, İman ve İslam Atlası, b.d Yay. İst. 1981, s. 207

8Kısakürek, Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu, b.d Yay. İst. 1994, s. 37

9Tirmizi, İlim, 19; İbn Mace, Zühd, 15; Aclûni, I, 363

10Meriç, Bir Dünyanın Eşiğinde, s. 7-8

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir