DOGMA

Dogma (nass), doğruluğu denenmeden benimsenen ve bir öğretinin ya da ideolojinin temeli yapılan iddiadır.1 Her dinin ve her sistemin dogmaları vardır. Bunlar, o din veya sistemin mensupları tarafından genelde tartışmasız kabul görürler. Gerçeği yansıtan dogmaların peşinen kabulü bir problem meydana getirmezken, gerçek dışı dogmalar tarih boyunca insanlığı uğraştırmıştır. Bunun en müşahhas (somut) misali, ortaçağ Hristiyanlarının skolastik felsefesinde görülür. İlerde “Din-İlim Çatışması” konusunu ele alırken örnekleriyle görüleceği üzere, bu dönem Hristiyanları için gerçeği arama diye bir şey yoktur. O dönemde yapılan felsefe, dogmayı izah etmek, neticelerini geliştirmek ve doğruluğunu isbat etmekten ibarettir.2

Bu dönemde Hristiyanlar, Aristo tarafından ifade edildiği üzere yüksekten düşen cisimlerin düşme hızının, o cisimlerin büyüklüğüyle ilgili olduğunu kabul ederler. Galile, bir gün Piza kulesinden biri on, diğeri bir “libre”lik iki nesneyi aşağı bırakır. Her iki nesne hemen hemen aynı zamanda yere düşer. Galile, bunu bilginlere gösterdiğinde, bu bilginler Aristo’nun yanlışa düşmesini imkânsız kabul ettiklerinden, gözlerinin kendilerini aldattığında direnirler.

Keza, Galile, yaptığı teleskopla Jüpiter gezegeninin uydularını görür. Diğer bilginler, Aristo Jüpiterin uydularından söz etmediğinden, bakmayı bile kabul etmezler.3

Şu tablo, Skolastik felsefenin dogmatik karakterini sembolize etmeye yeterlidir kanaatindeyiz: “Ortaçağ Avrupa’sında bir grup mütefekkir arasında atın kaç dişi olduğu tartışılır. Aristo’nun kitaplarına müracaat edilir. Satır satır incelendiği halde, bu konuda bir bilgiye rastlanmadığından, müzakereye son verilir. İçlerinden bir genç, münakaşaya lüzum kalmadan atın dişlerinin sayılmasını teklif eder. Fakat Aristo’da bulunmayan bir meseleyi kendi başına çözmeye kalkan bu genç, oradan ihraç edilir.”4

Dogmatik uykudan uyanan bilginler, başkalarının da uyanmasına vesile olmuşlardır. Mesela Kant, içinde bulunduğu dogmatik uykundan David Hume tarafından uyandırıldığını söyler.5

Şüphesiz bu dönemde revaçta olan dogmalar, sadece Aristo’nun görüşlerinden ibaret değildi. Tahrif edilmiş, aslından farklı bir hale getirilmiş Kitab-ı Mukaddesin (Tevrat ve İncil’in) dogmaları da düşünen kafaları kiliseyle karşı karşıya getiriyordu. Mesela, Alman Lessing (ö. 1781) şöyle der:

“On yedi yüzyıl önce geçmiş olaylar dolayısıyla düşüncelerimi değiştirmemi benden nasıl isteyebilirsin? Örneğin, Kutsal Kitab’ın dogmalarına bakarak, İsa’nın insandan başka bir şey olduğuna karar vermek güç bir şeydir. Hâlbuki Onun bir Âdem evladı olduğunu kabul etmek pek kolaydır.”6

Dogmatizm, şüphesiz sadece ortaçağın bir problemi değildir. Benzeri problemler günümüzde de yaşanmakta, hemen her sistem, kendi esaslarını tartışmasız gerçekler şeklinde takdim etmektedir.

Bu konuda Süleyman Hayri Bolay şu tesbitte bulunur:

“Felsefe tarihinin en katı dogmatikleri, marksist ve materyalistlerdir. Çünkü Marx’ın ileri sürdüğü bazı iddiaları, değişmez hakikat olarak kabul edip, doğruluğu hakkında en ufak bir şüpheyi bile kabul etmezler.”7

Dogmatizm konusunu noktalarken, kısaca “entegrizm”den de söz açmak istiyoruz. Entegrizm, dinî veya siyasî bir inancı, tarihin bir önceki dönemde sahip olduğu kültür yapısı veya müesseseleriyle özdeşleştirmek, böylece mutlak bir doğruya malik olduğuna inanmak ve onun kabullenilmesini dayatmaktır.8

“Entegrizm; tekâmüle karşı hareketsizlik, modernizme karşı gelenek, tarafsızlığa karşı dogmacılık demektir.”9 Bir kısım İslamî kesimin “tıpatıp bir asr-ı saadet” hedefi, bir entegrizm örneği sayılabilir. Zira aradan on dört asır geçtikten sonra günümüz şartlarında asr-ı saadeti aynen yaşayabilmek mümkün değildir. Faraza, yamalı elbise ile koca İslam âlemine halifelik yapmış Hz. Ömerin kıyafetini günümüz devlet başkanlarına giydiremeyiz. Bunu istemek, muhali talep olacaktır. Onun adaletini günümüze yansıtmak yeterlidir kanaatindeyiz.

“Batının kendi hayat tarzını bütün dünyaya kabul ettirmeye ve kendi dışındaki ulusların getirecekleri özel katkıları hiçe sayarak kendine benzetmeye çalışması da entegrizmin farklı bir örneğidir.”10

1Akarsu, s. 56

2Bkz. Weber, s. 138

3Adıvar, s. 53 (Bertnand Russel, Scientific Outlook, London, 1931, s. 24-25 den naklen.)

4Erol Güngör, Sosyal Meseleler ve Aydınlar, Ötüken Yay. İst. 1993 s. 302

5Adıvar, s. 232

6Adıvar, s. 269

7Bolay, s. 61

8Garaudy, Entegrizm, s. 9

9Garaudy, Entegrizm, s. 12

10Garaudy, Entegrizm, s. 38

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir