Elinde sihirli değnek olan bir mehdi asla gelmeyecektir.
Hz. Peygamberin geleceğe yönelik hadislerinden bir kısmı deccal ve mehdi ile ilgilidir. Deccal, ahir zamanda İslam’a zarar verecek dehşeti bir kişi, mehdi ise deccala karşı mücadele edecek büyük bir mücahittir. Hadislerde, deccal ve deccallardan bahsedilmesi, böyle münafık tiplerden ehl-i imanın sakınması için; mehdiden bahsedilmesi ise, ehl-i imanı ümitsizlikten kurtarmak içindir.
Rasulullahın deccalla ilgili haberlerinden bir kısmı şöyledir:
“Sizi ondan sakındırırım. Hiçbir peygamber yoktur ki, kavmini ondan sakındırmış olmasın. Ben size, hiçbir peygamberin onun hakkında demediği bir şeyi söylüyorum: Onun bir gözü kördür.”1
Yani, maddiyatı görür, maneviyatı görmez. Sistemi de sırf dünyaya yöneliktir.
“Alnının ortasında K-F-R: Kâfir yazılıdır. Her ehl-i iman (bazı rivayetlerde ise okuması olan ve olmayan herkes) o yazıyı okur.”2 Yani onun küfrü, iman nuruyla bilinir. Alnındaki “kâfir” yazısı bildiğimiz harflerle olmayıp, küfür alameti şeyleri taşımasından kinayedir.
“Onun çocuğu olmayacak, Mekke ve Medine’ye giremeyecektir.”3
“Onun bir suyu ve ateşi olacak. İnsanların su olarak gördükleri yakıcı bir ateştir. Ateş olarak gördükleri ise, soğuk tatlı bir sudur. Sizden her kim ona yetişirse, ateş olarak gördüğüne talip olsun. Çünkü o, temiz tatlı bir sudur.”4
Şu hadis-i şerif ise, deccal fitnesinin büyüklüğünü gösterir:
“Hz. Âdem’in yaratılışından kıyamet kopuncaya kadar deccaldan daha büyük bir fitne yoktur.”5
“Rasulullah, deccaldan bahseder. Sorarlar: Ya Rasulullah, yeryüzünde ne kadar kalacak?
Der: Kırk gün. Bir günü bir sene gibidir. Bir günü bir ay gibidir. Bir günü bir hafta gibidir. Diğer günleri sizin günleriniz gibidir.
Derler: Ya Rasulullah, bir sene gibi olan günde bir günlük namaz yeterli midir?
Rasulullah cevap verir: Hayır, takdir edersiniz.”6
Bediüzzaman, bu rivayetin iki te’vilini yapar:
1- Büyük deccal, kuzey kutbu tarafında çıkacaktır. Çünkü burada bütün sene bir gece, bir gündüzdür. Daha sonra bir ay, güneşin batmadığı, derken bir hafta batmadığı yerlere gelinir. Demek büyük deccal, kuzeyden çıkıp diğer yerlere yayılacağına bir işarettir.
2- Hem büyük deccalın, hem İslam deccalının üç istibdat dönemleri olacak. Bir dönemlerinde öyle büyük icraat yapacaklar ki, üç yüz senede yapılmaz. İkinci devrede bir senede, otuz yılda yapılmayan işleri yaptırır. Üçüncü devresi, bir senede yaptığı değişiklikler on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi ise, normal hale gelir, bir şey yapamaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır.7
Şu hadis ise, deccalın münafıkane iş göreceğini bildirir:
“Kim deccalı duysa ondan yüz çevirsin. Vallahi, kişi onu mü’min zannederek ona tabi olur. Sevkettiği şüpheli şeylerin ardına düşer.”8
Deccala karşı Mehdi mücadele edecektir. Mehdi Âl-i Beyt’ten olacak, Allah onu bir gecede ıslah edecektir.9 Zamanında ümmet bolluk içinde yaşayacaktır.10
Hz. Peygamberin bu konuda talimatı şudur:
“Onu gördüğünüzde, buz üzerinde sürünerek de olsa, gidip ona biat edin. Çünkü o, Allah’ın halifesi olan Mehdidir.”11
Mehdi, ehl-i beytten Allah’ın hidayetine mazhar ve insanların hidayetine vesile olan kişi anlamında olup, kıyamet öncesi ümmet-i Muhammed’e (asm) rehberlik yapacak olan şahsiyettir.
Ahir zamanda küfür cephesinde Lenin, Mao gibi bazı önderler çıktığı gibi, iman cephesinde bunlara mukabele edecek önder zâtlar çıkmaktadır ve çıkacaktır. Mehdi, bunların en üst makam sahibi olanlarıdır. Ancak şu göz ardı edilmemelidir: Mehdi, elinde sihirli bir değnekle bir anda her şeyi düzeltmeyecektir. Peygamber Efendimiz nasıl sebeplere müracaatla mücadelesini yapmışsa, Mehdi dahi Peygamberimizin ümmetinden seçkin bir zat olarak sebepler dairesinde mücadelesini yapacaktır.
Köylerimizden birinin köprüsü yıkılmış, köylüler kaymakamlığa müracaat etmişler. Bir süre geçtikten sonra kaymakamlık bir mühendis göndermiş. Mühendis, köylüleri toplayıp “köprüyü beraber yapacağız” demiş. Herkese tek tek nasıl yardımcı olabileceğini sormuş. Traktörü olanı taş taşımakta kullanmış, kazması olanı taş çıkarmakta… Herkesten bir şekilde istifade etmiş. Kısa zamanda köprü, eskisinden daha sağlam olarak bina edilmiş. Köylüler şaşırıp kalmışlar, “bunu aslında biz yaptık. Böyle yapmayı neden daha önce akıl edemedik?” demişler. İş bitince, sevgi ve saygıyla “kurtarıcı mühendisi” uğurlamışlar.
Her halde mehdinin icraatları da böyle olacak. Bazılarının dinamitleyip havaya uçurdukları maziyle bağlantımızı sağlayan köprüyü yeniden yapacak. İnsanımızın tam harekete geçmeyen potansiyel enerjisini açığa çıkaracak. Herkesi kabiliyetleri doğrultusunda istihdam edecek. Böylece karanlık gecelerden nurlu sabahlara çıkılacak, umumi bir hidayet gerçekleşecek.
Mehdi konusunda Bediüzzaman’la ilgili şöyle bir hatıra nakledilir: Sürgünde iken saf gönüllü bir zat “Hocam, der. Merak etmeyin, mehdi gelecek, her şeyi düzeltecek.”
Bediüzzamanın cevabı gayet anlamlıdır: “Mehdi geldiğinde seni vazife başında bulsun.”
Yani, mehdiyet meselesi Müslümanları tembelliğe itmemelidir. Mehdi geldiğinde elinde sihirli değnekle bir anda ortalığı süt limana çevirecek değildir. En büyük insan ve en büyük peygamber olan Hz. Muhammed’e (asm) verilmeyen bir imtiyaz, O’nun ümmetinden olan bir zata verilecek değildir. Fakat nasıl ki, Hz. Peygamber gelmiştir, ashabını yetiştirmiş, onlar vasıtasıyla İslam’ı dört bir tarafa yaymıştır. Öyle de, mehdi dahi geldiğinde, yetiştirdiği ve yönlendirdiği kimselerle büyük İslami hizmetlere vesile olacaktır.
Mehdi ile ilgili bazı noktalar iyi bilinirse, bu konuda gelen rivayetler ve yapılan yorumlar daha iyi anlaşılır diye düşünüyoruz. Şöyle ki:
-İnsanlar hemen her devirde ümitsizlikten kurtaracak bir mehdi manasına muhtaçtır. Yani, mehdi manasından bütün asırların bir çeşit hissesi vardır.
-Halkın gözünde mehdi, elinde bir sihirli değnekle Müslümanları zor durumdan kurtaracak kişidir. Böyle bir mehdi asla gelmeyecektir! Aliya İzzetbegoviçin dikkat çektiği gibi “mehdi, bizim tembelliğimizin adı” olmamalıdır.
-Mehdi meselesi akideye dâhil değildir. Yani, bazı ehl-i iman mehdiyi inkâr etse dinden çıkmış olmaz, onun feyzinden mahrum kalır, hizmetinden istifade edememiş olur.
-Mehdiyi şahıs olarak belirlemek zordur. Hemen her hizip, kendi üstadını veya şeyhini mehdi görme temayülündedir.
-Mehdi olmak ayrı, kendini mehdi zannetmek ayrıdır. Nitekim zaman zaman bazı meczuplar çıkmakta ve kendilerini mehdi veya İsa olarak takdim etmektedirler. Hâlbuki mehdi kendisinin mehdiliğine değil, İslama davet eder. Bir peygamber “ben Allahın elçisiyim, bana tabi olun” der. Ama mehdi, “ben mehdiyim, bana uyun, yoksa küfre düşersiniz” diyemez.
-“Mehdi kimdir? Ne zaman gelecektir?” gibi sorular, bazen insanı asıl vazifelerinden alıkoyabilmektedir. Bunun yerine doğrudan aktif hizmetle meşguliyet tercih edilmeli, mehdiyet konusu tartışma alanına sokulmamalıdır.
1 Müslim, Fiten, 95; Tirmizi, Fiten, 56
2 Müslim, Fiten, 103; Tirmizi, Fiten, 62; Ebû Davud, Melahim, 14
3 Müslim, Fiten, 91
4 Müslim, Fiten, 107
5 Müslim, Fiten, 126
6 Müslim, Fiten, 110; Tirmizi, Fiten,59
7 Bkz. Nursi, Şualar, s. 586-587
8 Ebu Davud, Melahim, 14
9 İbn Mace, Fiten, 34
10 İbn Mace, Fiten, 34; Ebu Davud, Kitap, 34
11 İbn Mace, Fiten, 36
